1. Zehirli Yalan.

Start from the beginning
                                    

Ne acı.

Bir saat geçtikten sonra yürüme mesafesinde bulunan eve doğru yürüdüm. Saçlarım deli rüzgara asılıyken ben kalbimi boşlukta hissediyordum. Anne ve babamı özlemiştim. Oysa annem beni çok severdi. Babam gözlerinden öperdi. Küçük olmama rağmen bütün videolarımızı biliyordum. Hayır ben ailemin katili değildim.

Beni bir yalana inandırmışlardı.

Ablam ve amcam...

Onların yalanına ortak olurken hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi davranıyordum. Yıllar bizi sürüklediğinde bile geçmiş benim kanlı yüzümdü. Ağlamadım, duygularımı yıpratmadım, ben genelde de ağlamazdım. Ağlamak acizlik gelmiyordu fakat hassas nokta herkese gösterilmemeliydi.

Sevdiğim şeyler genelde azdı.

Kedileri ve köpekleri severdim, yakın arkadaşlarımı severdim ama hayvanlara daha da bağlıydım. Bir köpeğin dostluğu bambaşkaydı. Köpekler sadık hayvanlardı. Kucağımda uyuyan köpeğime baktığımda ise hissettiğim duygu; anlamlıydı.

''Çam artık uyan.'' Kafasının üstünü okşadım.

Köpeğim biraz tuhaf bir hayvandı.

Gözlerini açtığında, dişlerini gösterdi.

''Çirkin şey...'' Kulağını öptüm. ''Bana bak, eğer hemen kalkmazsan sana küserim. Ayrıca ben küsünce çok huysuz oluyorum.''

Bir el omzuma dokununca Barış'ın suratıyla karşılaştım. Barış üniversiteden tanıdığım en yakın arkadaşımdı. Biraz korumacı birisiydi fakat kalbinin iyiliği yüzüne vurmuştu. Banka çaprazlama atlayarak yanıma geçtiğinde gülmemek için zor tutuyordum kendimi.

''Gece? Bu ne hâl?'' Diye sordu.

Köpeği gösterdi. ''Üstüm başım tüy oldu.''

Barış yandan gülümsedi. ''Hayır üzgün duruyorsun, sanki ağlamak istiyorsun ama kendini sıkıyorsun gibi...''

Ona henüz duygularımı anlatmak istemiyordum. Bana göre; duygular kör bir bıçaktan farksızdı. Anlattıkça çoğalırdı acılar. Acılarımı derin kedere saklamak istedim. Hem herkes her şeyimi bilmek zorunda değildi. Sessizliği baştan kabullenmiştim.

''Yaz okulu sınavından 40 aldım.'' Dudaklarımı büzdüm.

İnanmış gibi durmuyordu. ''Gece.''

Ayağa kalkıp köpeğimi kucağıma aldım. ''Barış eve gitmem lazım. Sonra konuşuruz olur mu?'' Yanağına eğilip öptüm. ''Seni çok seviyorum ve iyi ki varsın dost.'' Omzuna vurdum.

Dudaklarına bir gülümseme asılı kaldı. ''Görüşürüz dost.''

Geldiğim yöne doğru yürüdüğümde, ruh hastası köpeğim kollarımda tekrar uyudu. Bu köpeğin çok acil konuşmayı sökmesi gerekiyordu. Her bulduğu kucakta uyuyamazdı. Çam'ı tamamen kucağıma aldığımda kıpırdandı.

''Çam sen insan olsaydın, karını çok ihmal ederdin, aynı zamanda arkadaşlarını da...'' Dedim.

Köpek anlamış gibi kulaklarını dikti.

İşaret parmağımla burnuna dokundum. ''Hiç öyle bakma, Allah biliyor ki seni köpek yaratmış. Baksana ya hep uyuyorsun. Biz seni sevelim diye sahiplendik. Bu ne hal oğlum?'' Kahkaha attım.

Ablam olsaydı, muhtemelen ayıplardı. Böyle bir günde kahkaha atmamı doğru bulmazdı. Ablalar her zaman tuhaf olmak zorunda mıydı?

''Çirkin köpek.'' Dedim.

KALBE SAPLANAN OKWhere stories live. Discover now