Bölüm 14

101 14 12
                                    

Duymamamız ve görmememiz gereken şeyler ve anlar vardır bu hayatta. Bizi en derinden yaralayabilecek durumlar. İnanmak istemediğimiz, gerçekliğini sonuna kadar inkar edebileceğimiz şeyler. Fakat eninde sonunda bir şekilde doğru olduğu ortaya çıkan durumlar.

Zhan'da tam olarak şu an o durumdaydı. İnanmadığı ve reddettiği şeyi duymuştu. Fakat yapamazdı. Duydukları kesin kararı vermek için yeterli değildi. Başka şeyler olmalıydı. Kendisinin bilmediği başka olaylar dönüyor olmalıydı. Wang'lar Yibo'yu zorluyor, onu tehdit ediyor olmalıydı. Bu duyduklarının başka açıklaması olamazdı. Olmamalıydı.

Daha Cheng ile kurdukları planın başında böyle bir anın yaşanması doğru olduğu anlamına gelmezdi, değil mi? En azından Zhan buna inanacak ve araştırmaya devam edip daha çok kanıt toplamaya odaklanacaktı. Çünkü yapamazdı. Ne kalbi ne de aklı bu durumu kaldırabilirdi.

Bu duyduklarının getirisi olan ani duygu karışıklığı nedeniyle Zhan'ın odağı bozulmuştu. Bu da saklandığı yerde ses çıkarmasına ve dikkat çekmesine neden olmuştu. Bunun üzerine dikkatleri üzerine çekeceğini anlayan Zhan, hızla onlar yaklaşamadan geldiği merdivenleri geri çıkmıştı. Yibo'nun onu bıraktığı yere geri oturmuş ve Yibo'nun şüphelenmeyeceği bir pozisyonda onu bekleme başlamıştı. Tabii onu beklerken yaptığı saçma hata yüzünden daha fazla bilgi öğrenme ihtimalini de yok ettiği için kendine kızmaya başlamıştı.

Yibo ve Haikuan'da gelen tıkırtı sesleri ile daha tam başlayamadıkları konuşmaya ara vermiş, sesin geldiği yöne, kapıya bakmışlardı. Bir süre oraya bakıp başka herhangi tıkırtıyı beklemişler gelmemesi onlara sesi yapanın kedi olabileceğini düşündürmüştür. Fakat Yibo tam emin olmadığından ve Zhan'ın peşlerinden gelmiş olma ihtimalinden dolayı yine de kontrole gitti. Birkaç sessiz adımdan sonra kapıya varmış ani bir çekişle arkasına bakmıştı. Saçma bir şekilde gerçekten de yavru bir kedi vardı. Güneş kadar parlak sarı gözleriyle ve bir o kadar da gece gibi olan siyah tüyleriyle masumca Yibo'ya bakıyordu. Büyük ihtimalle gözlerindeki parlama olmasa Yibo onu fark edemezdi. Sakinde elini uzatıp ufaklığı kucağına almış ve Haikuan'a göstermişti. Bu onun da rahatlamasını sağlamış ve konuşmaya devam edebilmişti.

"Bizde tam olarak bilmiyoruz. Xiao'lar deponun kapısına bırakıp gitmişler. Bizim adamlar onu bulduklarında zaten dayak yemiş ve baygın haldeymiş. Konuşsun diye çabalamışlar ama Cheng sadece onu aramıza almamızı ve intikam almak istediğinden başka bir şey söylememiş."

"İntikam mı? Xiao'ların sadık köpeğine ne olmuş da birden ezeli düşmanlarına intikam almak için yalvaracak kıvama gelmiş?" demişti Yibo. Bu dediklerinde haklıydı da. Birden bire böyle bir olayın yaşanması çok şüpheliydi. Anlaşılan Cheng'in derdini anlamak için kendisinin olaya el atması gerekecekti.

"Dediğim gibi Yibo, Cheng pek konuşacak gibi durmuyor. Zaten bundan dolayı seni bizzat ziyarete gelmiştim ama görmeyi beklediğim manzara o değildi."

"Anlaşılan Cheng konuşsun diye uğraşırken birkaç yolu da sana uygulamam gerek. Başka türlü benle nasıl konuşman gerektiğini anlayacak gibi durmuyorsun." bu sözleri ile saniyelik bir hareketle belinde sakladığı kendine özel tasarlanmış bıçağı Haikuan'ın boğazına, tamda şah damarının üzerine bastırmıştı. "Ya da diyorsan ki benim anlamaya niyetim yok hemen burada seni gebertebilirim."

Yibo'nun bu ani hareketi Haikuan'a geri adım attırmış, ne kadar sinirini bozsa da çenesini kasarak "Sakin olun genç efendi, böyle bir şey yaparsanız Bay Wang'a bunu nasıl açıklayacaksınız?" demişti.

"Sen haddini bildiğin sürece bunun için endişelenmene gerek yok. Şimdi ben bir yol bulup depoya gelene kadar Cheng ile ilgilen. Önemli bir durumda ise mesaj at, arama. Anladın mı?"

Yakındaki Sır /YizhanWhere stories live. Discover now