18. Bölüm: İhtimal

Start from the beginning
                                    

Uyandığımda etrafımda Çakır, Kıvanç, Dora ve annemin olduğunu gördüm. Gözlerimi açtığımı gören annem hızla yanıma gelip iyi olup olmadığımla ilgili bir sürü soru sıralamıştı. Sorulara cevap vermekte zorlandığımı gören Çakır annemi bir şekilde iyi olduğuma ikna etmiş ve bana yiyecek bir şeyler almak bahanesiyle dışarı çıkarmıştı.

Odada ben Kıvanç ve Dora kalmıştık. Başka bir zaman olsa ortamı garipser ve rahatsız olurdum ama şu an şu durumda etrafta tanıdık yüzler görmek güvende hissettiriyordu.

Kıvanç yanıma yaklaştı ve konuşmaya başladı.
"Daha iyi misin Liz?"
Onaylar şekilde başımı salladım ve oturur şekilde olduğum yatakta sırtımı geriye yasladım ve biraz olsun rahatlamak umuduyla gözlerimi kapattım.

Gözlerimi kapatalı iki dakika olmamıştı ki gözlerimin önünde canlanan çamur rengi gözler ve sırıtan suratla irkildim. Onu her gördüğümde korkudan akan gözyaşlarım kaideyi bozmadan yanaklarımdan aşağı süzülmeye başladı.

"Liyuza"
Dora'nın naif sesiyle kapalı gözlerimi aralayıp ona döndüm. Gözleriyle ellerimi işaret ederek konuşmaya devam etti.
"Titriyorsun. Sakinleşmen lazım."
Ellerime baktım ama titreme sadece ellerime değil vücuduma da yayılmıştı.

"Ben abimi çağırayım, sen burada kal."
Kıvanç endişeli bir sesle konuştu ve hızlıca odadan dışarı çıktı. Dora sessizce yanıma yaklaştı ve yatağın kenarında durdu.

"Oturabilir miyim?"
Sola doğru kayıp ona yer açtım. Yanıma oturdu ve bir elimi nazikçe ellerinin içine aldı. Bir eliyle elimi tutarken diğer eliyle elimin iç tarafına parmağıyla garip şekiller çizmeye başladı.

Yaptığı şey saçma ama anlamsız derecede rahatlatıcıydı. Ellerine o kadar odaklanmıştımki titremelerim ve gözyaşlarım durdu ve yorgun gözlerim yavaşça kapanmaya başladı. Bilincim kapanmadan kapının hızla açılma ve yavaşça kapanma sesini duydum ama gözlerimi açamayacak kadar yorgun ve tükenmiştim. Etrafımı saran Dora'nın sıcak kolları ve yumuşak kokusuyla derin bir uykuya daldım.

Yerden yükselme hissiyle irkilerek gözlerimi açtım. Ama hemen sonrasında Vuslat'ın bedenini görmemle yaşadığım panik sona ermişti. Uyandığımı fark eden Vuslat yürümeyi bırakarak yüzünü bana çevirdi. Endişeli ve bir o kadar meraklı gözlerle yüzümü inceledi.
"İyi misin miniğim?"

Yeni uyanmanın vermiş olduğu sersemliği üzerimden atmaya çalışıp cevap verdim.
"Evet. Neredeyiz?"
"Evimize gidiyoruz."

Kucağı oldukça rahattı ve bedensel olarak sağlıklı olsaydım inmeyi hiç istemeyeceğim bir yerdi ama hâlâ kırık olan bir kemiğim ve onu sabit tutmak için iç organlarımı birbirine yapıştıracak kadar sıkı korsem varken bu rahat yer bile acı verici olabiliyordu.

Zaten güzel gibi görünen çoğu şey benim için acı vericiydi.
Çoğu insana göre kar güzeldi. Ama benim için buz gibi bir oda, ince bir battaniye ve asla ısınmayan soğuk eller demekti.
Çoğu insana göre gece güzeldi. Ama benim için kavga, gürültü, cam kırıkları, kan, yara, çığlık ve hıçkırık sesleri demekti.

"İnebilir miyim? Korseden dolayı rahat nefes alamıyorum böyle." Canımın acıdığını söyleseydim uzatıp sorgulayacağını bildiğim için bulduğum bahane gayet inandırıcı olmuş olacak ki, beni yere bıraktı ve elini hafifçe belimde gezdirdi.

"Sıkılaştırmışlar, eskiden daha genişti."
"Kemiğin sabit durması için yaptılar."
Gözlerinden bir hüzün dalgası geçti.
Konuyu dağıtmak için bir soru yönelttim.
"Saat kaç, uyuyalı ne kadar oldu?"
"Saat sabahın 5'i güneş yeni yeni doğuyor."

LİYUZAWhere stories live. Discover now