3

46 10 25
                                    

-Bu Bir Veda Mı?

Çok büyük bir ormandayım. En kısası on metre uzunluğunda olan ağaçların arasında bej rengi kıyafetlerimle duruyor, kuş seslerini dinliyorum. Ormanda olmama rağmen huzur değil korku hissediyorum ama "sakin ol" diyorum kendime. "Bişey yok."

Gökyüzünü göremiyorum havanın nasıl olduğunu çıkarmıyorum. Hareketsizlige daha fazla dayanamayıp birkaç adım atıyordum. Yürüyecek yer neredeyse yoktu. Yabani bitkiler, ağaçlar ve çiçekler. Her yer yemyeşildi fakat beni izleyen gözler olduğunu hissedebiliyordum. Sadece nerede olduklarını bilmiyordum.

Birkaç metre yürüdükten sonra güneşin vurduğu bir yer gördüm. Pek geniş değildi ama ağaçların arasından süzen güneş net bir şekilde yansıyordu gözlerime. Gülümseyerek birkaç adım attım oraya ve yerdeki turuncu renk çiçeklere doğru gittim. Çiçeklerin türü neydi bilmiyorum ama... Ama çok hoş kokuyorlar. Tıpkı kuru yapraklar gibi.

Eğilip taç yapraklarına dokundum bir tanesinin. Sonra dalından kopardım. Bir, iki derken bir demet çiçek toplamış, yerde bir tane bile bırakmamıştım. İçlerinden bir tanesini kulağımın arkasina sıkıştırdım. Saçlarımın arasında görünüyordu. Kahverengi saçlarım toprak, ve üzerindeki çiçek te hala yetişmekte olan bir çiçek gibiydi.

Dudaklarımı nemlendirdim ve elimdeki bir demet çiçeğin kokusunu derince içime çektim. Gökyüzüne bakmak için kafamı kaldırdığımda büyük agaclarin arasından mavi gökyüzünü gördüm. Gülümseyip başımı tekrar çiçeklere çevirdigimde çiçeklerin taç yaprakları siyaha dönmüştü. Ne olduğunu anlamadım ve elimi saçımdaki çiçeğe götürdüm. Ona baktım ve o da siyaha dönmüştü. Çoktan çatılmış kaşlarımla onlara bakarken yüzümü yakınlaştırdım. Onları kokladığımda kokularının biraz değiştiğini gördüm. Kuru yaprak değil ıslak, taze odun gibi kokuyordu. İtiraf edeyim, bu kokuları ve bu renkleriyle daha çok sevmiştim.

Aniden omuzumda hissettiğim elle irkildim ve arkamı döndüm. Yoongi karşımda ciddi bir ifade ile bana bakıyordu. Genişçe gülümsedim ve "Yoongi" dedim. "Şu çiçeklerin güzelliğine bak. Çok güzel değiller mi?"

Yüzünde buruk bir gülümseme ile bana bakıyor, başını sallıyordu. "Biraz yürümek ister misin?"

Hiç morali yoktu. Bende sorgulamadım ve başımı sallayıp onu onayladım. Elimdeki çiçeklerle ormanın ortasında yürüyorduk, yürürken hayatım boyunca çok kez gördüğüm insanları görüyordum ağaçların arasında. Benimle kavga edenler, sohbet edenler hatta uyumaya çalıştığım zaman başımda dikilen o yaratığı bile gördüm. Onlara aldırmadım. Sadece bişeyler soyleyecekmiş gibi duran Yoongi'ye odaklandım. "Tanrı aşkına ne söyleyeceksen söyle. Beni geriyorsun."

İç geçirdi ve bana baktı. "Bilirsin Chim, herşeyin bir sonu vardır değil mi? Bir kitabın, bir hayatın veya bir aşkın. Sonu olmayan bişey söyleyebilir misin bana?"

Kaşlarım çatıldı birden. Buda ne demek oluyor şimdi? Bizim de aşkımızın sonunun geldiğini falan mı söylüyor acaba. Hayır. Bu imkansız çünkü ben onu ne kadar seviyorsam O'da beni o kadar seviyor. Bunu bitirmek istiyor olamaz. "Ne demek istiyorsun?"

Olduğu yerde durup bana bakarak gülümsedi. "Jimin" diyordu. "Bunu ben istemedim ve benim suçum da değil. Ama gitmek zorundayım. Lütfen beni anlamaya çalış."

Güldüm. Sesim büyük ormanda yankılanırken ben gülüyordum. Bir yandan dökülen gözyaşlarım umurumda olmuyordu. Ve Yoongi'ye baktım. "Beni bırakıyorsun yani öyle mi?"

Başını hızlı hızlı iki yana salladı. "Hayır" dedi. "Ben seni değil, sen beni bırakıyorsun." Onun da gözlerinden yaşlar dökülmeye başladı ve yüzünü büyük avuçları arasına aldı. "Ama söz. Jimin sana söz veriyorum başka bir bedende sana geri döneceğim. Tekrar görüşeceğiz ama şimdilik gitmem gerek."

Autumn | YoonminWhere stories live. Discover now