cardigan

237 28 9
                                    

"james!" euphemia potter oğluna sarıldı. ne kadar kilo vermiş olduğu sarılınca bile anlaşılıyordu. gözyaşlarını tutamadı.

"anne, tamam, ağlama, iyiyim ben." james annesinin saçlarını okşarken sakinleştirmeye çalışıyordu. 

"haydı gidelim, randevun var birazdan." dedi fleamont. o da enkazdan farksız görünüyordu.

"ne randevusu?" diye mırıldandı james annesinden ayrılırken.

"zihin şifacısı." gerilmeye başladığını hissetti, ne anlatacaktı ki? 

hep birlikte şömineden st. mungo's hastanesine gittikten sonra mental hastalıklar bölümüne ilerlediler. her adımda james vücudunun uyuştuğunu hissediyordu.

gergin geçen birkaç dakikalık bekleyişin ardından james adının seslenildiğini duydu.

yavaş adımlarla şifacının odasına ilerledi. evet, 16 yaşında olabilirdi ama o hala korkak bir çocuktu içinde.

içeri girip kapıyı kapattı.

"james potter olmalısın sen, genç adam. merhaba, nasıl hissediyorsun?" ne demeliydi?

"ben... bilmem." 

"otur bakalım." dedi şifacı karşısındaki koltuğu göstererek. james çekinerek oturdu.

"bir tür atak geçirip bayılmışsın, doğru mu?" başını salladı.

"bana biraz bu atağı tanımlayabilir misin?"

"nefes alamıyor gibi hissediyordum ve titriyordum."

"anladım... peki yeme düzenin nasıl durumda, bir tartılmanı rica edebilir miyim?" dedi adam çocuğun zayıf vücuduna bakarken.

"tabi." dedi james ve kalkıp tartının başına geçti.

tartıya çıktığında gördüğü rakam onu şok etmişti. ne zamandır tartılmıyordu ki?

"in bakalım. evet, yeme düzenin diyorduk?"

"pek yemek yemiyorum aslında, aç olmuyorum genelde. vücudumun görünüşünü beğenmediğim için yemek yemediğim de oluyor, ama genelde unutuyorum yemeyi."

"pekala, kendine zarar verme gibi şeyler yapıyor musun? faça atmak, kendini kusturmak gibi."

james tekrardan tüm vücudunun gerildiğini hissetti. doğruyu söylemeli miydi?

"e-evet." 

"bu kollarını çizmek gibi şeyler mi?" james başını salladı.

"kollarını görebilir miyim?" james sol kolunu sıyırdı. şifacı koluna bir bakış atıp not almaya döndü.

-

anoreksiya, panik atak ve depreston kelimelerini duymuştu şifacıdan. hiçbiri ilk defa duyduğu kelimeler değildi ama kendinde olduğunu düşünmemişti. dersleri kaçırmaması için randevudan sonra hogwarts'a döndü. tabi elinde iksir şişeleri ile. 

önce hastane kanadına gidip iksir şişelerini bıraktı ve bunları her akşam alması gerektiğinin söylendiğini anlattı. kadın her akşam içtiğinden emin olacağını söyleyip ilk akşamın iksirlerini içirdi.

ardından james gryffindor kulesine gitti. ortak salonda bir tek çapulcular kalmıştı, onu görünce sirius hemen boynuna atladı.

"james, seni aptal! nasılsın?" 

"iyiyim, iyiyim." sirius sarılmasını bitirince koltuklara geçtiler ve james görüşmenin nasıl geçtiğinden ve aldığı teşhilerden bahsetti.

"bundan sonra yemek yediğinden emin olacağım!" dedi remus kızgınlıkla. arkadaşının nelerle uğraştığını fark edemediği için kendine kızıyordu.

james'e bir ağırlık çökmüştü. bu nedenle hep beraber yatakhaneye gidip yattılar fakat james hariç hiçbiri uyumamıştı. sirius'un yatağında buluşup bunun hakkında konuştular.

"peki ya regulus'la bu kadar yakın olmasına ne diyorsunuz? sizce aralarında bir şey var mıdır?" 

"olabilir, eşcinsel olduğundan şüpheleniyorduk zaten, e regulus'un biseksüel olduğunu zaten biliyoruz, neden olmasın ki?"

plaster // jegulusWhere stories live. Discover now