Çikolatadan bir parçayı ağıma atıp telefonumu almak için odama gittim. Komodinin üzerindeki telefonumu elime alıp ekrana baktığımda, gördüğüm mesajla gözlerim kocaman açıldı. Bankadan gelen mesaja göre hesabıma Rüzgâr Pekiner tarafından, kırk dokuz bin dokuz yüz doksan dokuz lira gönderilmişti. Şaka yapıyor olmalıydı. Sözleşmede yazan elli bin liranın üzerini çizip bir lira yazdığında bunu mu kastetmişti? Bir lira indirimli göndermişti yani. Kesinlikle şaka olmalıydı.

Sinirlerim bozulmuştu yine. Rüzgar'ı arayıp bu parayı kabul etmeyeceğimi söylemek için rehberden ismini bulup arama tuşuna bastım. Telefon bir kere çalışmıştı ki aniden kırmızı tuşa basıp aramayı sonlandırdım. Ne yaparsam yapayım bana her hafta bu parayı gönderecekti biliyorum. Onunla para muhabbeti yapmaktan nefret ediyordum. Anladığım kadarıyla o da hoşlanmıyordu ve bu yüzden imza atarken miktarın üzerini çizip 'bana bırak o kısmı' diyerek konuyu kapatmıştı. Tüm bunların dışında gurur yapmanın da sırası değildi. Para lazımdı bana.

Derin derin nefesler alıp sakinleşmeye çalışarak mutfağa gittim. Çikolatadan bir parçayı daha ağzıma atıp sütten büyük bir yudum içerken, aklıma gelen şeyle kaşlarım çatıldı. Sütten nefret ederdim ben. Sinirli bir şekilde masadaki sütü alıp lavabonun içine döktüm. Sanki sütü çok seviyormuşum gibi bir sürü süt almıştı Rüzgâr.

Dolabın içindeki diğer süt paketlerini de alıp her birini tek tek lavabonun içine döktüm. Bütün sütleri döktükten sonra boşalan süt kutularını alıp, bahçeye doğru fırlattıktan sonra ocağın başına geçtim. Kaynayan suyun içine makarnaları koyarken telefonum çaldı. Rüzgâr arıyordu. Alt dudağımı hırsla ısırdıktan sonra telefonu açtım.

"Efendim?"

"Uyanmışsın," dedi gülümseyen bir ses tonuyla. Hiç uyumadım ki desem şimdi onun için de bir terapili deney yazardı bu adam bana. Prensesler gibi uyudum hemde demek istedim ama bu seferde yalan söylememe sözüm geldi aklıma. Allah belamı versindi.

"Uyumadım ki," dedim yeni bir deney riskine meydan okurcasına.

"Neden?" derken sesinin tonu koyulaştı. Geliyor, hissediyorum.

"Şeker uyku problemin mi var senin?" Harika!

"Yok öyle bir problemim," derken kaynayan makarnaları ocaktan alıp süzgeçin içine döktüm. "Aklıma takılan bir şeyler vardı da," dedikten sonra dolaptan tencereyi çıkarttım. "Ne takıldı aklına Şeker?" Sen!

Margarinden bir parça alıp tercereye koyduktan sonra ocağın altını kapatıp sandalyeye oturdum. "Önemli bir şey değil," derken, ben neden bu adama dürüstlük sözü verdim ki diye içimden kendime küfürler yağdırdım. Umarım detay sormazdı.

"Pekii," dedi beni şoka uğratarak. "Neden aramıştın beni?" Ah evet bir de o vardı değil mi. Gönderdiği para yüzünden hesap sormak için aradığımı söylemek istemedim. "Bir şey söyleyecektim ama vazgeçtim," dedim bezginlikle. Ne söyleyeceğimi sormamalıydı, yalan söylemek yoktu.

"Ne söyleyecektin?" deyince sinirle saçlarımı yoldum. Her söylediğim şeyin böylesine üzerine gitmek zorunda mıydı?

"Rüzgâr konuyu kapatabilir miyiz?" Sesli bir şekilde nefesimi bıraktım. "Yoksa yalan söylemek zorunda kalacağım."

Hafif bir kahkaha attı. "Farkettim," derken sesi çok keyifli geliyordu. Verdiğim söze sadık kalmam hoşuna gitmişti. "O zaman ben seni daha fazla meşkul etmeyeyim."

"Evet evet, şu an çok önemli bir işim var," diyerek üzerinde buharlar havalanan makarnalara baktım. Cidden çok önemli bir işti!

"Tamam, yarın görüşürüz o zaman," deyince aniden oturduğum yerden ayağa kalktım. "Yarın da mı terapi var?" Ama her gün bu işkenceye dayanamazdım ki.

FÜGHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin