4.Bölüm

99 19 533
                                    

Herkese merhabalar sevgili okuyucularım

Nasılsınız bakalım bugün iyi misiniz?

İyi olmanızı temenni ediyor ve müsaadenizle bölümüme geçiyorum.

Yüce Tuygun nökerlerinin hepsinin öldürüldüğünü duyduğunda çadırında ne var ne yok ise ortalığa saçtı.

"Kahırlar olsun sana ulu kam! Yıllar evvel seni ve o balaları yok etmem lazım gelir idi."

"Yüce Tuygun, altı hanlıktan ikisi bir oldu. Bu demek olur ki vergiye bağladığımız hanlıklara tekrar Türk olduklarını hatırlatmak isterler."

"Ben o budunu yıllar evvel dağıttım. Yeniden bir araya gelemeyecekler derim. Ulu kamın zihnine girebilir misin Taragay!"

"Siz de bilirsiniz ki Ulu Kam'ın zihnine girmek imkansızdır. Yalnızca onun yetiştirdiği kamlar bunu yapabilir."

Bakışlarını Taragay'a çevirdiğinde oturduğu yerden ayağı kalktı ve belindeki hançeri alıp onun boğazına dayadı.

"O vakit diğerlerini bulmamızı sağlayasın Taragay! Yoksa Türk budunu yeniden acuna hakim olur! Bu da bizim nudunmuzun yok oluşu demektir!"

Kendisine dayanan hançere rağmen sadece başını sallamakla yetindi. Hançeri çektiğinde ise yere çöküp selam verdi ve çadırdan dışarı çıktı.

***

Biraz evvel başlarına gelen bu durum üzerine başka bir yere geçip görüşmeye öyle devam ettiler. Geldikleri yer büyük ve uzun gövdeli ağaçların olduğu ve ağaçların geri kalanının ortada adeta çember gibi boşluk bıraktığı bir yerdi. Hilal biçiminde oturdukları yerden ulu kam gür sesiyle konuşmasını sürdürdü.

"Yani diyeceğimiz odur ki Aşina! O kut günündeki balalardan biri de sensin. Ve Han Oğlu ile sen candaşlarınızı bulup budunu yeniden bir edeceksiniz."

"Ailemin olmadığını bilirdim lakin şimdi Hanlığın başındaki kişi benim..."

"Doğru dersin Aşina! O han senin öz be öz kandaşındır. Lakin hemen öğrenmemesi lazım gelir. Vuslat daha gelmemiştir."

"Bu birlik nasıl olacak Ulu Kam? O günden sonra neredeyse her boy vergiye bağlandı. Bazılarımız her ne kadar karşı dursa da zayıfız."

Onun bu umutsuzluğu karşısında ulu kam gülümseyerek baktı kendisinden cevap bekleyenlere.

"Türk balası özüne dönende her şey hallolur. Evvela umudunu kaybedenlere umut olasınız."

"Bu dediğin kolay mıdır ulu kam. Gökler'in vergileri daha da artmış derler. Kimsenin gücü kalmamıştır."

Aşina'nın bu umutsuz haline cevap ulu kamdan değil, daha sert bir dille ve üslup ile Han oğlundan geldi.

"Sen ne deyü böyle umutsuz konuşursun katun! Evvela sen inanacaksın ki tüm acun bize inana!"

Onun bu tepkisine karşılık oturduğu yerden ayağı kalktı. Ulu kam ise sesini dahi çıkarmadan ikisinin ne edeceğini izliyordu. Ayağa kalkmasıyla Taşpar da başını havaya kaldırdı.

"Ben inanmak istemez miyim sanırsın Han Oğlu! Budun umutsuzluğa büründü. Bazı hanlıklar sefalet içinde."

Taşpar onunla aynı seviyede olmak için o da oturduğu yerden ayağı kalkıp üzerindeki tozları eliyle bir kaç defa silkeledi. Aralarında 2 adımlık mesafe kalana değin yaklaştı. Sonrasında ise adımlarını durdurdu.

"Senin savaşçı bir katun olduğunu işitmiş idim Aşina! Lakin görürüm ki yanlış işitmişim."

Aşina aralarındaki iki adımlık mesafeyi tek adıma indirerek ona daha da yaklaştı. Başını kaldırdığında yüzlerinin arasındaki yakınlık ikisinin de gözlere bakmasına neden oldu. İşte o vakit bir şeyler oldu acunda. Hayır hayır acunda değil, onların üreklerinde. Gök gürleyip şimşek çakıyordu sanki içlerinde. Tüm acun susmuş bir onların kalp atışı duyulur olmuştu. Ne yaptığını fark edip bir adım tekrar geriye geldiğinde karşılık verdi.

KUTLU TURAN DESTANIWhere stories live. Discover now