"Neyse boş ver. Esin popüler oldun. Herkes seni konuşuyor. Muhteşemdin. Hayranlıkla izledim seni o an. Atın üstünde tıpkı bir savaşçı gibiydi. Wow! dedirttin inan. Senden gözlerimi alamadım, yalnız ben değil herkes.
her yerde şu an sen varsın biliyor musun?"
Oysaki tüm bunların benim için hiçbir anlamı yoktu. Tek derdim Tuğrul'du.

Onu seviyorum hem de ölesiye...
Bana kaba davranmasını bile önemsemeden üstelik.

"Mete, gitmek istiyorum, evime götür beni"

Mete elimi tutup,

"götüreceğim söz. Biraz işlerim var burada. Halledip gideriz. Biraz daha bekle. Hem bak neden buranın tadını çıkarmıyorsun? Unut Tuğrul'u. Keşfet buraları Efirus'la ilgilen o senin artık."
"Peki öyle yaparım."

"Mete, sana bir şey sorabilir miyim?"
"Elbette Esin ne istersen."

"Şatonun batı cephesinde neden zincirlerle kilitli bir oda var. Neden bu kadar iyi korunuyor? Ne var orada?"

Mete gözlerini birden üstüme çevirdi.

"Sen nereden biliyorsun orayı?"

"Bir keresinde kaybolmuştum. Bir anda kendimi o kapının önünde buldum."

Mete'nin yüzü bir anda dondu. Gözlerini ayırarak:
"Sakın! Sakın bir daha gitme oraya!"

"Neden!? Niçin!? Ne var odanın içinde!?"

"Bilmiyorum. Yemin ederim oraya hiç gitmedim. Batı cephesi yasak bölge. Oraya gitme! Lütfen, sakın! Buradaki herkes oraya gitmemesi gerektiğini bilir.
Tuğrul oraya gittiğini asla bilmemeli. Sakın ona söyleme.
Hem kükürt kokusundan başka bir şey yok ki orada."

"Oraya gittin değil mi Mete?"

"Hayır! Dedim ya gitmedim."

"Peki o halde, gitmediysen kükürt kokusunu nereden biliyorsun? Kapıya yaklaşmadığın sürece o kokuyu alamazsın."

Yerinden kalkarak iki elini kumaş pantolonun ceplerine koyup, arkası dönük halde,

"Evet gittim. Yıllar önce, bende şaşırmıştım böyle bir yere neden oda yapıldığını. Zindanmış sanırım eskiden o bölge. Yakınlaştığım sırada yoğun kükürt kokusu başımı döndürmüştü. Midem bulanıp anında yere düştüm. Öksürmekten ölecek gibi olmuştum.
Parmağımı bile oynatamıyordum. Yerde boğulmak üzereyken Tuğrul dikildi başıma. Garip olan ise beni o hale getiren gaz kokusu onu hiç etkilemiyordu.
Tepemde durdu öylece. Sonra dizini kırıp eğildi ve bana anlamsız gözlerle baktı. O gözler bana çok yabancıydı. Kaldırıp çıkardı beni oradan. Birkaç gün sonra anca kendime gelebilmiştim.
Evet kükürt tuhaf bir gaz yayıyordu, ölümcül bir gaz.
Tuğrul yanıma gelip birden suratıma bir tokat yapıştırdı. Ve,
'Bir daha oraya ayak basarsan ve şayet, şansın olurda oradan sağ çıkarsan, seni kendi ellerimle öldüreceğim' diye haykırdı suratımı.
Ve inan bana Tuğrul asla boş tehdit yapmaz.
bir daha da hiç gitmedim. Aklın varsa sende sakın gitme ölürsün!.."

Ne yalan söyleyeyim korkmuştum.
Ne demek istediğini anlamıştım. Peki ama beni neden etkilememişti kükürt gazı.?

O günden sonra Efirus'la ilgileniyor tüm gün uçsuz bucaksız arazilerde dört nala koşuyorduk. Efirus ile telepatik olarak konuşuyorduk sanki, ne yapması gerektiğini bilir tek bir vücut gibiydik.

Bu arada büyük parti için Şatoya, dünyanın her yerinden birçok kalıcı misafir geliyordu. Bende onlardan biriydim misafir, hepsi bu.
Şato da hazırlıklar yapılıyor her yer insanlarla dolup taşıyordu. Tuğrul'u ise görmek mümkün değildi. Şato o denli büyüktü ki onu çoğu zaman göremiyordum.

ELIYS (+18)Where stories live. Discover now