"Ee Esin, hadi gel kahve içelim. Hadi Meri, bize iki tane okkalı kahve ateşle"
Bu adamın tavrı çok hoşuma gidiyor. Lakayt, şakacı hali çok komik. Ohh geldiğine cidden sevinmiştim. Kendimi çok yalnız hissediyordum.

Oturup kahvelerimizden birer yudum aldık.
"Nasıl buldun buraları?"
"Yani nasıl desem? İlginç."
Kahkahayı patlattı.
"İlginç, soğuk, ürkütücü... Bunu demek istedin aslında Esin"

"Hayır, hayır!"
"Biliyorum Esin, aramızda kalsın ama bende burada hep tedirgin olurum, rahat ol. Canın mı sıkkın senin?"

"Hayır, iyiyim. Ama geldiğinize sevindim, yani burada kimseyle konuşamıyorum tüm gün odamdayım belki o yüzden"

"Tamam o halde, bundan sonra burada birlikte vakit geçiririz. Kafa dengi kimse yok. Nenci var sadece, oda tıpkı mermer bir taştan ibaret. Güldüğünü hiç görmedim sıkıntıdan öldürür adamı."

O günden sonra Mete'yle vakit geçirmeye başladık hep. Kahvaltı, yemek her zaman bir aradaydık. Öylesine güzel akıcı bir sohbeti vardı ki, beni çok eğlendiriyor ve güldürüyordu. Peki ya Tuğrul, o nerelerdeydi? Neden gelmiyor? Mete ye sık sık Tuğrul'u sorardım. Onun çok meşgul biri olduğunu, işleri için sürekli gezdiğini söylerdi.
İçten içe bana da üzülüyor, acıyordu Mete.
Benimle çok ilgiliydi. Bazen dalardı yüzüme, ben ona bakınca hemen gözlerini kaçırırdı benden. Her saat birlikteydik. Eski komik anılarını anlatıyor, beni kahkahaya boğuyordu. Sadece Tuğrul hakkında konuşmazdı. Hep susardı söz konusu o olunca.

Birgün Meri yanıma gelip:

"Neden sizin için hazırladığımız giysileri giymiyorsunuz?"

O kadar sıkılmıştım ki artık, rahat giyinmeyi özlemiş ağır giysilerden bunalmıştım.

"Giymek istemedim. Bugün kendi zevkime göre giyinmeyi uygun gördüm."

"Bunu yapamazsınız? Buranın kurallarına uyacaksın!"

Evet bana sesini yükseltmişti emir kipiyle ve sen diye hitap etmişti. O esnada Mete'nin sesini duydum.

"Meri! Haddini bil kendine gel. Sen kim oluyorsun da Tuğrul beyin misafiriyle bu tonda konuşuyorsun?"

Meri öylece kalakaldı.
"Ama efendim"
"Kes! İstediğini giyer"
"Hadi Esin, çıkalım."
Beni koruması ve savunması çok hoşuma gitmişti.

Mete beni o gün İngiltere'nin en gözde yerlerine götürdü. Her şey muhteşemdi. Bol bol resimler çekip, yiyip içtik. Cadde ve sokaklarında çocuklar gibi pervasızca gezip eğlendik. Harika bir gündü benim için. Mete görünüşümle; Saçımla, giysilerimle, konumumla hiç ilgilenmezdi. Sadece benimle kişiliğimle ilgiliydi.

Tuğrul'la yıllar önce tanışmışlar. Anne ve babasını küçükken kaybetmiş. Hiç akrabası yokmuş. Çok üzülmüştüm onun adına. İyi bir eğitim almış tam bir beyefendi idi. Zamane gençlere hiç benzemiyordu. Olgun ve de akıllı biriydi. Hukuk okumuş bunu öğrenince çok şaşırmıştım. Tabi ki birde Tuğrul'a olan sadakatini, bağlılığını, sevgi ve saygısını, her fırsatta dile getirirdi.
Oldukça da yakışıklıydı. Gittiğimiz her yerde kızların odak noktası olur, bunu da hoş bir espriyle kendini överek dile getirirdi. İyi ki vardı. Geç saatlere kadar gezer sabahın köründe de şatoya geri dönerdik.

Bir sabah gürültüyle uyandım. Sesler dışarıdan geliyordu. Neler olduğunu anlamak için pencere yöneldim. Atların gezindiği büyük alanda birçok işçi ve birkaç büyük kamyon hummalı bir çalışma içerisindeydiler. Hemen kotumu ve beyaz tişörtümü üstüme geçirip alelacele aşağıya koştum. Mete işçilerle konuşurken hemen yanına gittim.

ELIYS (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin