beş

14 2 0
                                    


5|merhamet*

Topuklarında ezdiği sarma sigarasının izmariti son dumanlarını ve kötü kokusunu yaymaya devam ederken, sırtını dayadığı camların önünde bu iki çocuğu izliyordu Bay Yata. Çocuklar üzümlü çörekleri iştahla yiyor, içinde sıcak çikolata olan demir bardakları sıkı sıkıya tutuyorlardı. İki küçük beden, her ne kadar sıcak çikolata ve üzümlü çöreklere sevinmiş olsalar da, mahcup oldukları utandıkları o kadar belliydi ki Bay Yata'dan bakışlarını kaçırıyorlar olurda yakalanırsa bakışları küçük ve insanın kalbine dokunan kırık tebessümler bırakıp başlarını yere büküyorlardı.

 Biz bu tebessümleri kırmayı nasıl öğrendik, daha da önemlisi  bu tebessümlerin kırıkları nasıl onarılır ki diye düşünüyordu Bay Yata. İnsan diye geçirdi içinden kırmayı, yok etmeyi nede çabuk öğreniyor.  Daha çok utandırmak istemiyordu çocukları ama bu kırık tebessümleri her yakaladığında sanki daha çok insan oluyordu, onu insan yapan kırık tebessümlerin kalbini ısıtması mı yoksa kalbini incitiyor olması mıydı bunu bilemiyordu işte. Cebinden bir sarma sigara daha çıkardı, kalın parmakları arasında ezilen sigarayı yakıp, çatlamış dudaklarıyla buluşturdu. Çocukları gözlerinden kurtarmak için yönünü pencerenin camlarına çevirdi. Lokomotifi aydınlatan idare lambasının ışıkları sayesinde pencerenin camlarında kendi yansımasını izlemeye başladı. İçinden işte sen ancak buna layıksın diye geçirdi, sigarasından derin bir nefes alırken.

Bay Yata sigarasını bitirip parmaklarından usulca düşüşünü izlerken, bir geğirme sesi duyuldu. Bu sesin sahibi Çata'dan başkası değildi. Sonra bir geğirme sesi daha bu da Jata'dan. Bay Yata, tebessüm ederek çocuklara döndü. Çata bıyık altından gülerken yakaladı onu. Çata utanmıştı, başını yere eğdi. Dudaklarından kısık bir sesle özür dilerim cümlesi döküldü. Çocukları mahcup etmek istemeyen Yata da yapmacık bir geğirme sesi çıkardı. Çocuklar gözleri parlayarak Yata'ya baktılar ve üçü de istemsiz güldü. 

Sahiden tren sesine benzemiyor dedi Çata, bu trenler çocuk yemiyor olabilir. Tabi ki yemiyorlar dedi Yata, onu da kim söyledi. Trenler sadece kavuşturmak içindir. 

Yüzüne sığdırabildiği kocaman ve sahici bir tebessüm eşliğinde teşekkür ederim Bay Yohan dedi Jata. Çata da bunu yapmalıydı, çünkü bu adamın sıcak çikolatası ve üzümlü çörekleri o kadar lezzetli ve doyurucuydu ki Çata uzun süredir ilk defa doymuş hatta geğirmişti bile.

- Teşekkür ederim Bay Yata...

Devamını getiremeden hatasını anlamış, yanında oturan Jata'nın minik dirsek dürtmesiyle uyarıyı da almıştı. Jata kulağına yaklaşıp fısıldadı Çata'nın:

- Ne yapıyorsun Dostum, unuttun mu ismini değiştirmiş ona Yata dememelisin.

Utanarak Jata'nın kulağına fısıldadı bu kez Çata:

- Demiştim sana dostum, annesi olmayan çocuklar bazı şeyleri unutabiliyor işte. Üzümlü çöreklerle doymuş olmam bu durumu hemencecik değiştirmiyor ki.

- Özür dilerim Bay Yohan, size Yata dememeliydim.

Bu küçük çocuk her konuştuğunda Yata'nın içindeki kuşlar dışarı çıkıyor kanatları yüzüne tebessüm asıyordu, kuşların taşıdığı sahi tebessümler hem de. Bu tebessümle cevap verdi Yata:

- Lütfen Çata, bana Yata de. Uzun süredir bunu duymuyordum. Ve bunu duymayı çok özlemişim. Hem Yohan ismini bende sevmiyorum. Ama alışmak zorundayım işte. Bazen sevmediğimiz şeylere de alışmak zorundayız değil mi?

- Sizin serçe parmağınız çok büyüktür eminim ve sizde baya büyüksünüz. Bazı şeylere hemencecik sizde mi alışamıyorsunuz?

Bunu söylerken Jata'ya baktı Çata. Bak gördün mü alışamayan sadece ben değilim der gibi. Bu sorusuna şefkatle cevap verdi Yata:

- Evet yani sanırım büyüktür. Ve evet bazı şeylere alışmak her zaman kolay olmuyor. Belki de alışmak değil de bazen değişmek insana zor geliyor. Bu alışmak mı değişmek mi, inan hiç bilemiyorum Çata. Yada alışmak mı zor değişmek mi onu da bilmiyorum. Ama ismimi seviyorum ve sen bana Yata demeye devam et lütfen çünkü sayende kendimi hatırlıyorum. Teşekkür ederim Çata, tatlı sesinle kendimi hatırladım.

Bu cevaba Çata öylesine sevinmişti ki yüzündeki tebessüm lokomotifi doldurmuştu. Ama bu yeterli değildi. Çünkü Bay Yata çok iyi bir insandı, onu dinliyor, anlıyor ve hak veriyordu. Ona kızmamıştı bile hatta teşekkür etmişti. Bay Yata'nın yaptığı şey merhamet olmalıydı. Çünkü annesi ona; merhamet paylaşmaktır demişti. Ve annesi yanılıyor değildi ya, Bay Yata onlarla sıcak çikolatasını ve üzümlü çöreklerini paylaşmıştı dahası onlara bilet ayarlamış ve yardım da ediyordu bunun merhamet olduğunu gösteren daha ne olması gerekirdi ki. Bu merhametli adam onlara merhamet gösterdiğine göre Çata'da merhamet etmeli ve onunla bir şey paylaşmalıydı. Önce kuş işlemeli beyaz mendilini vermeyi düşündü ama bunu yapmak istemedi çünkü bu mendili annesi vermişti. Keşke üç tane elmaları olsaydı diye düşündü ve keşke her seferinde Jata'dan elmalarını aşırmasalar diye iç geçirdi. Böylelikle Bay Yata'ya bir elma verebilirdi. Bi daha ki sefer elma toplamaya ben de gideceğim ve elmalarımızı aşırmalarına müsade etmeyeceğim dedi kendi kendine. Hem belki Bay Yata'ya kıpkırmızı iki iri elma bile getirebilirlerdi. Ama şimdi onunla ne paylaşabilirdi. Hiç bir şeyi yoktu ki. Ama yine de bir şey paylaşmak istiyordu. Bi süre düşündü ve tebessümle Yata'nın gözlerine baktı:

- Bay Yata, bizim ülkemizde sizin gibi insanlardan çok var.

Çata, iyi bir şey söylediğini düşünüyordu ama galiba bir hata yapmıştı yine. Ülkelerinden kimseye bahsetmeyeceklerdi, bu sırdı. Yanlışlıkla sırlarını paylaşmıştı işte. Dudaklarını düşürüp, utanarak Jata'ya baktı. Ama Jata hiç kızmadı, hatta eskisi gibi sıcak elleriyle saçlarını okşadı. Sorun yok dostum diyerek göz kırptı. Bu iki çocuğu dikkatle izleyen Bay Yata Çata'ya karşılık verdi:

- Çok teşekkür ederim sana küçük dostum, ne kadar mutlu ettin beni bilemezsin.

Dostum demişti ya yine gözleri parladı Çata'nın:

- Dostun muyum yani senin Bay Yata?

- Kabul edersen seninle dost olmayı çok isterim. Hem Jata bana bahsetti, bende  sizinle aynı ülkeden olduğuma göre bu sırra ortak sayılırım değil mi? 

- Yani sırrımıza ortak olduğuna göre biz zaten dost sayılırız. Evet evet Bay Yata kesinlikle sizinle dost olmayı çok isterim.

- O zaman bana dostum demelisin küçük dostum, dostlar birbirine böyle der değil mi?

- Şey evet, haklısın Bay dostum.

Bir sır ve artık üç dost olmuştu. Buna en çok sevinen de kuşkusuz Çata olmuştu. Çünkü dostları artıyordu. 

Bu dostluğun şerefine birer sıcak çikolata daha teklif etti üçüncü dost Yata. Ve buna da en çok sevinen Çata olmuştu. Bu kez utanmadan ve büyük bir sevinçle içiyorlardı sıcak çikolatalarını. Sevinçle güzel bir şey söylemek isteyen Yata:

- Babanız olsaydı bu dostluğa çok sevinirdi.

Bu cümleyle yüzündeki tebessümü kırıvermişti işte...



ÇATAWhere stories live. Discover now