üç

14 2 0
                                    


3|dost*

Dolu dolu olan gözleri artık dolu kalmak istemiyormuşcasına yanaklarına doğru süzüldü Çata'nın. Başını kaldırıp Jata'nın o içini ısıtan gözlerine de bakmak istemiyordu, içi ne kadar çok üşüse de. İşte böyle anlarda, kendi kalbinin de sıcak olduğunu hissetmeyi dahası hissettirebilmeyi çok isterdi. Böylelikle Jata'da onun gözlerine bakar, onun da içi ısınır ve tıpkı kendinde olduğu gibi Jata içini ısıtan Çata'yı anlar ve onun isteklerini kırmadan yerine getirebilirdi. Evet tıpatıp kendisinde olan buydu.

Ama ne yazık ki bunu kendisi bile hissedemiyordu. Hissettiği sadece dışı kadar içinin de üşüyor olduğuydu. Bunu uzun süredir biliyor olması da canını sıkmıyor değildi. Ama yine de kendini avutmak için bulduğu bir neden vardı. Annesi olmayan küçük çocukların kalbi nasıl ısınabilirdi ki.Evet bu sonuca varmıştı, doğruydu da annesi çok uzaklara hatta babasından bile uzaklara gittiğinden beri, öldü demek yerine öyle demişlerdi çünkü kendine kalbi hiç ısınmamıştı. Kalbini ısıtan sadece Jata'nın gözleriydi. Ama oda işte her ne kadar kalbini ısıtan gözlere sahip olsa da bazı zamanlar onu hiç anlayamıyordu. Kalbimi ısıtan gözleri keşke biraz da kalbimi duysa diye geçirdi.

Bir elini Çata'nın dizinin üzerinden alıp merhametle göz yaşının ıslattığı çenesini okşayarak, göz göze gelmaelerini sağladı Jata. Nemli gözlerini Çata'nın ıslak gözlerinde kurutacak bir yer arar gibi baktı. Ve onu anlamasını ister gibi konuşmasına devam etti:

-Yapma ama Çata,artık alışmak zorundasın.

Çaresizce alışamıyorum dedi Çata, ben daha alışacak kadar büyümedim. Bak, bak işte ellerim hala küçücük, bacaklarımda, burnum da kalbimde daha küçücük Jata, anlasana. İstersen sana ayak serçe parmağımı da gösterebilirim, ne kadar küçük olduğunu görünce bana hak vereceksin.

Çata, çırpınan bir serçe gibi hareket ediyor, aceleyle ıslak ve eski ayakkabısını çıkarmaya uğraşıyordu.

- Dur çata, dur ne olur. Biliyorum, ellerin, bacakların, burnun, kalbin ve ayak serçe parmağın halâ küçücük. Ama artık büyümeliyiz Çata, bazen zamanından önce büyümeli çocuklar. Ve buna alışmayla başlamalısın. Hem buraya hem de uzakların olduğuna Çata. Ülkemize geri dönemeyiz buna da alışmalısın. Hem bak bana ben alıştım bile.

- Nasıl yani sen büyüdün mü ?

- Yani tam olarak bilemiyorum benimde ellerim, bacaklarım ve burnum yeterince büyük değil ama büyümek zorundayım ve alışmak.

- Ama ben hiç alışamadım. Burası ülkemiz gibi hiç değil. Uzakları bilmiyorum, ama eğer orada babam olmasa oraya da alışamam gibi geliyor. Hem sen nasıl alıştın ki Jata, baksana etrafına. Hem burada kuşlar bile yok.Evet evet burada kuşlar bile uçmuyor.

- Amma da yaptın Çata, baksana gökyüzüne kuşlar deli gibi uçuyor.

Jata haklıydı ama Çata haklı olmak istiyordu ve çaresizce diretmeye karar verdi.

- Bak sen söyledin işte deli gibi dedin, kuşlar kuş gibi uçar. İşte bak tıpkı mendilimdeki gibi.

Mendildeki kuşları göstermek için uzatacaktı ama kuşlara, Jata'nın yarasını silerken kan bulaştığını fark edince mendili hemen geri çekti. Bu hareketiyle şüpheye düşmedi de değil, ayak serçe parmağının küçük olduğuna emindi yoksa kendi de farkına varmadan buraya alışmaya mı başlamıştı? Bunu üzerinde çok durmadan çaresiz direnişine devam etti.

Küçük kollarını kuşların kanat çırpışı gibi açtı heyecanla, yapabildiği en büyük şekliyle kanat çırpar gibi aşağı yukarı hareket etirdi.İşte dedi kuşlar böyle kuş gibi uçar. Bu kuşlar nasıl uçuyor ki dedi Jata gülümseyerek. Çata bu kez bıkkınlıkla, dirseklerini bedeninde birleştirdi ve sadece ellerini aşağı yukarı hareket ettirdi. İşte bu deli gibi uçan kuşlarda böyle uçuyor dedi.

Jata küçük kardeşinin yaptığı bu harekete daha fazla dayanamayıp bastı kahkahayı. Bunu gören Çata'da bıyık altından küçük bir tebessüm bırakıverdi. Jata, Çata'nın yüzünü avuçları arasına aldı ve gözlerine bakarak tane tane anlatmaya başladı:

- Bak Çata seninle bir anlaşma yapalım. Artık ülkemizden başkaları yanında bahsetmek yok tamam mı? Hatta bu artık ikimizin sırrı olacak anlaştık mı?

Gözleri parlayan Çata sır mı diye sordu.

- Evet sır tabi ki, Unuttun mu hep bir sırrımız olsun istiyordun ya işte bu bizim ilk sırrımız.

Gözlerinindeki parlaklık kaybolurken cevap verdi Çata:

- Annesi olmayan bir çocuğun bazı şeyleri unutuyor olması kadar doğal ne olabilir ki.

- O benimde annemdi dostum, bunu da mı unuttun.

Bunu söylemek Jata'ya ne kadar ağır geldiyse Çata'nın anlaması da o kadar acı olmuştu. Evet Jata'nın da annesi yoktu artık, bunu nasıl da düşünememişti. Direnişi kırılıyordu iyice ve uysal bir şekilde Jata'nın o ısıtan gözlerine baktı.

- Dostum mu dedin, dost muyuz yani?

- Evet, tabi ki sırrımızı kabul edersen. Çünkü sırlarına sadık kalabilenler dost olabilir ancak, değil mi?

-Evet evet haklısın, artık bir sırrımız var. Bu çok güzel, dostluğun ilk şartı sırlara sadık kalmaktır, haklısın dostum. Sırrımıza sadık kalacağım seni temin ederim dostum.

Çata buna o kadar çok sevinmişti ki direnişini, ayak serçe parmağının küçüklüğünü bile unutmuştu. Çünkü artık bir sırrı ve dostu vardı. Çata'nın ilk dostu ağabeyi Jata, kulağa da hoş geliyordu.

Bende sadık kalacağım dostum dedi Jata ve küçük dostuna bir öneride bulundu tıpkı Bay Yata gibi isimlerini değiştirmeyi teklif etti, böylelikle tanınma şansları da azalırdı yani Bay Yata o yüzden değiştirmiş. Ama bunu Çata kabul etmedi, ismini çok sevdiğini, bu ismi annesinin verdiğini hatta isimlerin çok önemli olduğunu belirterek dostunun bu önerisini ret etti. Hem senin isminde benimki kadar güzel dostum diye de eklemişti.

O zaman dedi Jata dostluğumuzun şerefine güzel bir yemek vermeliyiz dedi ve cebinde kalan ve düşürdüklerine nazaran daha az iri ve daha az kırmızı elmaya çıkardı. Birini gömleğinin ucuyla silerek Çata'ya uzattı. Çata bundan memnun olsa sormadan edemedi:

- Yine mi iki tanecik dostum?

Jata kel ve kötü kokan adamın olduğu yöne bakarak iç geçirdi ve malesef dostum dedi mahcup şekilde. Çata :

-Yine mi arakladılar senden?

Koca bir ısırığı çiğnerken cevap vermeye çalıştı Jata:

- Arakladılar evet, bakıyorum sende alışıyorsun dostum arakladılar ha .

- Hayır alışmıyorum, şakacıktan gül diye dostum.

İkisi de buna gülüyorlardı.Jata maceraya hazır mısın diye sordu, sıkı dostların ilk macerasına. Ne macerası dedi Çata.

- Hani kardan adamların büyük göçü hatırlıyorsun değil mi

- Evet, evet hatırlıyorum. Sıcağı ve sıcak çikolatayı sevmeyen dostlarımız.

- İşte bizimki de öyle bir göç olacak dostum.

- Sıcağı ve sıcak çikolatayı biz de mi sevmeyeceğiz yani?

- Hımm, en azından maceramız bitene kadar dostum yani göç bitince sevebiliriz.

Umarım çabuk biter dedi Çata. Elmalarını bitirmek üzereydiler, Jata, sahiden trenlerin geğirdiğini mi düşündün Çata, geğirme sesi öyle mi olur dedi. Ne biliyim dedi Çata uzun süredir doymadığım için geğirme sesinin nasıl çıktığını unutmuş olabilirim dedi.

Jata doymamış olsa da kendini zorlayarak bir geğirme sesi çıkardı ve işte esaslı bir geğirme böyle olur trene de hiç benzemiyor dedi. Buna ikisi birden gülmeye başladı ve iki dost, iki kardeş, iki küçük çocuk birbirlerine sımsıkı sarıldı...

ÇATADonde viven las historias. Descúbrelo ahora