"Gel, Bayan Tiffany toplanmamızı istiyor." Uzanıp elimden tuttu. Karnımda yine o tuhaf his kelebeklenince yutkunup onun peşinden gitmeye başladım. Sürekli olarak "sahte" diye hatırlatma yapıyordum kendime ancak yeterli değildi. Gün geçtikçe ona çekiliyordum ve bu biraz...korkutucuydu. Sonunu tahmin edemediğim için iyice geriyordu beni.

Ortak alana geldiğimizde Bayan Tiffany güzel gülüşüyle karşıladı bizi. "Herkes tamamsa başlayabilirim. Bildiğiniz üzere her iki kişiye bir çadır düşecek şekilde ayarlandı oturma planı. Eşsiz arkadaşınızın kalmaması için kura yöntemi ile belirleyeceğiz çiftleri." Masanın üzerindeki kutuyu işaret etti. "Buradaki kağıtlarda yarınızın ismi yazıyor. İtiraz istemiyorum bu konuda arkadaşlar.

"Yemek konusuna gelecek olursak, geleneksel bir kamp ateşimiz olacak elbette ancak bu gelenekselliği yemek pişirmeye de katmak istiyoruz. Öğünleri ayarlayacak arkadaşlarımız belirlenmişti, onlar yemekleri hazırlarken birkaç yardımcıları olacak. Her işi tek bir kişi ya da gruba yüklemek istemiyoruz bu yüzden işin ucundan tutarsanız harika olur.

"Malzeme listesi için Chanyeol'e gideceksiniz. Sekreterimiz o. Yemek içinse Hyolee'ye. Yardımcıların atanmasını da Hyolee üstlenecek.

"Kamp alanına en az altmış metre uzakta hacet giderin. Kimse kimseyi görmesin bir zahmet." Kıkırtılar ve birkaç küçük şaka yükseldi kalabalıktan. "Ne olursa olsun fenerinizi ve telefonunuzu yanınızdan ayırmayın, tamam mı? Kaybolduğunuzda etrafa işaretler bırakmak için rulo iplerinizi kullanın."

Gözlerim yavaş yavaş kapanıyordu artık. Bize dağıtılan broşürlerde hepsi yazıyordu zaten...

"Dağılabilirsiniz. Akşam yemeği saat altıda başlayacak dokuz buçuğa kadar sürecek. Fazla açılmamak şartıyla serbestsiniz."

Kura için sıraya girdik. Jongin'in elini sımsıkı tutuyordum farkında olmadan çünkü sahiden Baekhyun'la kalma düşüncesi beni feci geriyordu. Kan çıkabilir derken şaka yapmıyordum. Aramızda geçecek en ufak kavgada alev alacaktık muhtemelen ve birimizden biri yok olana kadar da dinmeyecekti ateşimiz. Hep böyle olmuştu zaten. Eskiden de şimdi de.

"Sakin ol biraz." dedi Jongin beni fark edip. "En kötü anlaşır, değişiriz."

"Öyle yaparız, değil mi..."

"Evet." Gülümsedi. Ben de gülümsemeye çalıştım ancak ortaya saçma sapan, kabız olmuşum gibi bir ifade çıktı.

Sıra bana geldiğinde bildiğim bütün duaları okuyarak elimi kutuya attım. Adının yazılı olduğu kâğıdı yüzünde salladığımda uzanıp aldı. "Bütün şansını harcadın." dedi.

"Sevinmedin galiba?"

"Ne alakası var, sevindim tabii ki. Takılıyordum sadece."

Eğer biraz enerjim olsaydı mutlaka trip atardım ona ancak tükenmiştim. Tek istediğim çadıra girip uyumak ve uzunca bir süre uyanmamaktı.

***

Akşam yemeğine kadar etrafta oyalandık ve biraz keşif yaptık. Yaklaşık iki kilometre ötede kocaman bir göl vardı, üzerinde yüzen ördekleri ile. Ağaçlarla çevrelenmiş sessiz bir yerdi. Daha önce hiç gelmediğim için çok güzel gelmişti gözüme, Jongin daha önce de gördüğü için pek etkilenmemişti. Yemeği bitirdikten sonra Chanyeol ve diğerleri ile birlikte sandalyelerimizi de alıp göle gitmeye karar verdik. Her biri ikişer bira sakladı kıyafetlerine ve beni de suç ortağı yaptılar.

"Bence burası iyi." dedi Chanyeol artık gidecek yolumuz kalmadığında. Göle birkaç adım mesafeye koydu sandalyesini. Biz de onun yanına dizildik.

One Kiss Is All It TakesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin