9

97 14 5
                                    

KYUNGSOO

Kampa işine girişmek büyük hataydı. Yürü yürü bitmeyen Tanrı'nın cezası bir patikadan tepeye kadar çıkmamız yetmezmiş gibi bir de dinlenmeye fırsat bulamadan çadırları kurmaya başlamıştık. Bizim takımdan sorumlu olan öğretmen Bayan Tiffany'di, başa çıkamadığımız yerlerde hemen yardımımıza koşup sorunlarımızı alt ediyordu. Tam anlamıyla bir heroine'di.

Bacaklarımın titrediğini fark ettiğimde kendimi yere attım. Jongin diğerlerine yardım etmek için bir yerlere koşuşturmuştu ve Chanyeol de liste tutmakla görevliydi. Kamp alanındaki bütün kampçıların yanına uğrayıp malzemelerini not alıyordu ki sonradan karışıklık çıkmasın.

Uzak ama pek de uzak sayılmayan bir mesafede Baekhyun'un arkadaşlarını görünce gözlerim istemsizce onu aradı. Gelip gelmeyeceği hakkında bir bilgim yoktu ancak böyle bir şeyi kaçıracağını sanmazdım. Toplu etkinliklere bayılırdı.

Soluklarım düzene girdi. Ter üşütmemek için çantamdan bir hırka çıkarıp giydim ve ayağa kalktım. İlkin yalpaladım ancak toparlanmam uzun sürmedi. Jongin bana doğru geliyordu.

"Hoca kura çekecekmiş."

"Ne için?"

"Çadırlarda kalacaklar için."

"Bu ne saçmalık ya..."

"Di' mi..."

"İtiraz etme hakkımız yok mu?"

"Yok. Bayan Tiffany'i bilirsin."

Bilirdim. Bir dediğini iki ettirmezdi hanımefendi. "Baek'i gördün mü?" diye sordum çekinerek. Jongin tişörtünün kollarını katlamayı kesip bana döndü ve şaşkınlıkla baktı yüzüme. "Ne?"

"Nereden çıktı şimdi Baekhyun?"

"Arkadaşları burada." Kafamla ileriyi işaret ettim. Jongin o yöne baktığında birkaçıyla göz göze geldik.

"Büfenin orada su alırken görmüştüm, evet. Bir şey mi oldu?"

"Hayır. Merak ettim sadece. Ya onunla aynı çadıra düşersem? Bak kan çıkar, buraya yazıyorum." Parmağımı göğsüne sürttüğümde huylanıp geri kaçtı. Bense beklemediğim bu sertlikle biraz şaşırdım. Bisepslerden sonra bir de karın kası mı yapmıştı bu?

"Sen kas mı yaptın?" diye sordum merakla. Önce durdu. Ardından arkasını dönüp tişörtünü kaldırdı bana göstermeden ve geri döndüğünde gururla "Belki." dedi.

"Belki?"

"Varla yok arası bir şey. Neyse, biz varsayalım."

Gözlerimi devirmeden edememiştim bu sefer. "Yakışıklı olmak için kasa ihtiyacın yok."

"Her halimle yakışıklıyım yani?" Yüzündeki laubali gülüşe bir tane geçirmek istesem de pot kıran tarafın ben olduğumu bildiğimden boş verdim.

"Evet."

Şah ve mat. Bunu beklemediği o kadar barizdi ki! Çok komik bir ifade vardı şimdi suratında.

"Gerçekten mi?"

"Hayır. Mutlu ol diye söylemiştim. Kaşınıyorsun Jongin, kaşınma."

"Sevgilimden güzel sözler duyamamak ne kadar acı biliyor musun..?"

Omzundan itip yürümeye başladığımda beni takip ediyordu. Jongin'in bu özelliğine de bayılıyordum: ben bazı durumlarda kendimden kaçmak için böylesine cümleler kurabiliyordum ve kırıcı olup olmamasını bazen umursamıyordum. Jongin söz konusu olunca her zaman daha serbesttim ve neyse ki aramızda kusursuz diyebileceğim bir denge vardı da karşılıklı atışmalar ile anlaşabiliyorduk. Ben çoğunlukla utancımı ya da çekingenliğimi gizlemek için yapıyordum bunu. O neden yapıyordu, bilmiyorum.

One Kiss Is All It TakesTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon