too many questions

68 12 14
                                    

Karga karga gak dedi
Çık şu dala bak dedi
Çıktım baktım o dala
Bu Jongin ne budala


***

Ofofofofof of ki ne of...

Gözlerimi açmaz, penceremdeki o kara kuşu görmez olaydım. Ben bu hikayeyi anlatmaz, bugünleri görmez olaydım. Uyuyakalaydım, bu rüya mıdır, nedir, bilinmez şeyden uyanıvereydim.
Kyungsoo'm... Kyungsoo'm beni bekler.
Kyungsoo'ma kavuşmuş olaydım.

Olmadı. Dönemedim. Bugünüme dönemedim. Yatağımda uzanmış her şeyin düzelmesine ümitlenmişken bir karga tarafından korkutulmakla kaldım. Buradaki mesele benim yalanımı kabullenmem ve itiraf etmem değilmiş. Size anlattıklarım yüzünden pişman değilim elbet ama hayal kırıklarıma yenileri eklendi. Çatladı ümitlerim, çatır çatır.

Bu duruma nasıl el atayım diye düşünüp duruyorum. Bir çare bulamıyorum. Midem bulanıyor sanki, başımı vakumlayan bir ağrı çekiyorum. Kyungsoo'ma ulaşmak, onun kollarında rahatlamak istiyorum. Saçlarımı okşayıp beni sakinleştirdiği günleri geri istiyorum. İsteklerim gerçekleşsin diye ne yapayım, ne edeyim...

Bilemiyorum Altan.

Şaşırıyorum, bunalıyorum. Çaresizim.

"Ben bu çocuğun uşağı mıyım? Git Jongin'i çağır, git Jongin'e seslen, git Jongin'e, gel Jongin'e... YETER BE!"

Ablamın sesini duydum. Koridordaydı belli ki ve benim hakkımda söyleniyordu. Birazdan odanın kapısını açıp çat diye-

"Yatıyor yine bu! Kalkçakmışsın, annem söyledi."

Evet bundan bahsediyordum çat diye derken.

"Misafir gelcekmiş!"

"Ne misafiri be!"

"Elinin körü misafiri. Ben ne bileyim geri zekalının başkanı. Hadi kalk. KALK BE!"

Ve kapıyı sertçe örtüp çıktı. Ablam sorunlu gerçekten. Bir de izlediği dizilerden çok çabuk etkileniyor. Bu hallerine alışalı çok oldu gerçi. Ve fark ettim ki ben anlattığım masal da ona hiç rol vermemişim. İzlediği, okuduğu karakterleri böylesine içselleştiren bir insana bunu nasıl yaptım ki? Bana kırgın olmalıydı. Belki de hikayemizi anlattığım esnada yüzü bu nedenle hep buruktu. Yoksa tüm bu olanlar onun başının altından mı çıkıyordu? Büyü falan yaptırmış olabilir gerçekten. İnanırım.

O değil de...

Ulan kargalar!

Yine misafir çıktı başımıza. Hayır, her seferinde nasıl denk getiriyorlar ki? Gerçekten şu batıl duruma inanmaya başlayacaktım.

"Seni pis karga!" Diye çıkıştım penceredeki kargaya. Bana kendini beğenmiş bir gak verip uçtu gitti.

***

Dostlar, hatırlarsanız Kyungsoo'mla hikayemiz de buna benzer bir sahneyle başlamıştı. Ne var ki olaylar bambaşka noktalara evrildi ama... Şimdi, benim başıma yine bir şeyler geldi. Açıkçası olayları o esnada anlatacak enerjiyi kendime bulamadım, özür dilerim ama ben galiba geçmiş şeyleri anlatmayı daha çok seviyorum. Bu sevdam başıma belalar açtı, farkındayım. Yine de...

Bir dakika!

O değil de... şu an düşündüm de, ya yine geçmişte takılı kalırsam. 'Geçmişi anlatırken orada takılı kalan adam bir hikaye daha anlatayım derken yine geçmişte kaldı.' Parantez içinde parantez... Uf...

Tamam, her neyse, lafı uzatmıyorum. Başıma gelen gelmiş zaten. Şimdi size şu olanları anlatayım. Garip gelişmeler oldu çünkü. İyi mi kötü mü siz karar verin.

Ablam kapıyı kapatıp çıktıktan ve kargaya sataştıktan sonra isteksiz isteksiz salona yürüdüm. Başka çarem yoktu. Eve misafir geldi mi bütün hane halkı o sofrada bulunacaktı.

Annem yine masayı sağdan sola, yukarıdan aşağı donatmıştı. Telaşlı telaşlı ortalıkta geziniyordu. Yaptıklarını yetersiz görüyordu. Her şey gayet iyi dururken gelecek insanlara daha ne verebilirdi ki? Ondaki bu misafir aşkını çok abartılı buluyordum. Bakın, gelen kişiye özel değildi hiçbir şey. Alt komşu çaya geleyim dese, o da aynı muameleyi görürdü. Annemin genel misafir haliydi bu.

"İstersen şu aşağı hırdavatçıdan kırmızı halı kestirip geleyim." Dedim anneme.

"Kes sesini!"

Fazla sert çıkıştı. Şaşırdım. Kim geliyorsa artık, annemin üzerinde fazla gerginlik yarattıkları aşikardı.

"Bana bak, Jongin. Abuk sabuk konuşmak yok. Deli taklitleri yok. Uslu uslu oturup yemeğini ye, insanlara düzgün davran!"

Yemek sofrasından bir an için bile olsa gözünü ayırmıyordu ama benimle konuşurken parmağını sallamaktan da geri kalmamıştı.

"Kim geliyor." Dedim sıkkınlıkla.

"Geçen gelen arkadaşım. Bu sefer ailecek geliyorlar. Vallahi kadının benimle konuşası yoktu. Oğluna yaptıklarından sonra bana da tuhaf bakmaya başladı kaç yıllık arkadaşım."

"Ciddi misin?" Diyen şaşkın ağzıma gözlerimde eşlik etti. "Kyungsoo da geliyor mu?"

"Gelir herhalde. Sen beni iyi dinledin, değil mi? Saçmalama sakın!"

Annemin benim çoktan saçmaladığımdan haberi yoktu. Birkaç saat öncesinde yapacaklarımı yapmıştım zaten. Ama emindim ki Kyungsoo bunu kimseye söylememiştir. Söylemesi için Sehun ve Baekhyun'dan da bahsetmesi gerekirdi ve annesi de bundan hiç hoşlanmazdı.

Sehun ve Baekhyun, Kyungsoo'nun yanına yanaştı mı kadına bir haller olurdu. Yüzü gözü eğilip bükülür, tüyleri diken diken halde burun delikleri kızgınlıkla hareket ederdi. Nedeni ise o ikisinin kendi hayatlarında başarısız, anne-baba eğitimi almamış, dersleri eken, hayatsız, gıcık, ukala, kendini beğenmiş, birisinin Kyungsoo'ya o zamanlar yanık olduğuna emin olmamdı.

Bunlar benim sebeplerim oldu gerçi, pardon.

Kısacası, kayınvalidem onların Kyungsoo'yu kötü etkilediğini düşünüyordu. Kyungsoo mezun olana kadar derslerine odaklanmalıydı. İyi bir işi olacaktı. Annesinin seçtiği güzel, hanım hanımcık, aynı Kyungsoo gibi başarılı mı başarılı bir kızla evlenecekti. Çevresinde onun kararlarını değiştiren, zamanını boşa harcayan, oyunlar oynayıp dolu kaselerle abur cubur yiyen kimse olamazdı.

"Jongin, gerçekten merak ettiğimden soruyorum..."

Ablam yanıma yanaştı. Yaslandığım kapının diğer tarafına da o yaslandı. Elinde koca bir salkım üzüm tutuyordu.

"Geçen gün niye öyle yaptın?"

"Sağlıklı beslenmeye mı karar verdin?" Dedim gözlerimle üzümleri işaret ederken. Sinirlendi.

"Sana ne BE! Soruma cevap ver!"

"Canım sıkılmıştı." Omuz silktim. O ise inanmayan, şüpheli gözlerle beni süzdü.

"Ben de sana bir soru sorayım mı?"

"Neymiş?"

"Mesela bir hikaye anlatsam, içinde sen de olsan... Ama böyle masalımsı gibi düşün."

"Eee..."

"Seni nasıl anlatmamı isterdin? Cadı, prenses, muhafız..."

"Bu nereden çıktı şimdi?"

"Son günlerde bunu çok düşünüyorum. Gözlerime uyku girmiyor. Ablamın diyorum, bir rolü olsa diyorum, ne olurdu diyorum."

"Geri zekalının başkanı. Abuk sabuk konuşma yine. Ama illaki bir şey söyle diyorsan..."

Beni terslese de bunu düşünmenin ona keyif verdiği çok açıktı.

"Peri olurdum." Dedi. "Tatlı perisi."

"Tatlı perisi mi?"

"Evet. Ama sütlü olsun." Diyerek odasına doğru yol aldı. Bu ne biçim bir cevaptı!

Ablam sorunlu derken boşa konuşmuyordum ben.

I Did Something BadWhere stories live. Discover now