i did something bad

212 18 18
                                    

***

Taylor Swift - I Did Something Bad (İsmi dolayısıyla hikayeye ilham olmuştur.)
ABBA- Don't Shut Me Down

***

Bu hikayede Avrupa Yakası dizisini anımsamanız normaldir.

***

Aşkımı anlatamam. Ona olan aşkımı tariflemek zor. Kelimeler bile tereddüt ediyor yeterli kalır mıyız diye; deyimler, atasözleri bir bir kaçışıyor, istemiyorlar bu tarifin bir parçası olmayı... Dilim mağarasında korkakça titreşiyor, ucunda sözcükler, elleri başlarına siper olmuş bekliyorlar da kulaklara varıp utanç duymasınlar. Öyle bir tarifi imkansız bir aşk bu. İçime sığmaz ama dışarı da çıkamaz. Gözlerim bile tam olarak ne hissettiğimi belli edemediği için yaşlı, kalbim yeteri kadar çarpamadığı için suçlu, ayaklarım karşısında dik durmak zorunda olduğu için perişan, ellerimse ağlıyor.

Benim Kyungsoo'ya olan aşkım böyle bir şey iste.

Onunla zor buluştuk. Ellerimiz birbirine çok badireler atlattıktan sonra kavuştu. Teni tenime değsin, isterse 1 saniyenin binde biri kısa sürsün ama yeter ki aşkım biraz olsun ona da bulaşsın diye çok uğraştım. Kyungsoo biraz çetin çıktı. Biraz da utangaçtı, çokça da sevimli. Hala nasıl oluyor da onu her gördüğümde 40 gün 40 gece düğün yapan kalbimi duymuyordu, inanamıyordum. Halbuki tam da kapısının önündeydi, o davulu zurnayı duymamak fazla dikkat, odak gerektirirdi. Nitekim Kyungsoo öyleydi; dikkatli, odağını iyi kontrol eden biriydi ancak bu aciz gönlüm duysun isterdi işte, görsün isterdi beni. Zaten aramızda fazlasıyla engel var idi.

O engelleri ki çok tehlikeliydiler. Cadılar, muhafızlar, krallar ve kraliçeler... Ve onlara karşı sadece ben vardım, prensini bekleyen o prenstim ben. Sevdiğim yanımda olsun diye kılıcımı savurmaktan korkmadım, yumruklarımı sakınmadım kimseden, sözlerimle ağlattım onları, kahkahalarımda boğuldular. Engel olamadılar bana, bize. Çünkü en sonunda Kyungsoo da anlamıştı beni sevdiğini, itiraf etmişti: 'Aslında ben de senden hoşlanmıştım daha ilk gün gördüğümde seni.'

Ah güzeller güzeli, yakışıklı, sevdiğim Kyungsoo...

Çok şeyler atlattık. En zor sınavım sendin, en zor ama en güzel.

Tabii hepsi bunlarla sınırlı değildi. Sadece cadılar değildi benim sınavım, muhafızlar, krallar ve kraliçeler... bir de onlar vardı. Onlar...

Kara...

Simsiyah...

Bazen de siyahlarına beyazlar da karışmış...

Kahkahaları... Onların kahkahaları...

Kulaklarımı hiç eden o sesler...

Onlar!

...

"KARGALAAAAAAAAR!"

Diye bağırışım kesik kesik ağlayışımla son buldu. Ardından ablam daldı içeri.

"Ne kargası be!" Diye cırladı. "Hadi, kalk. KAAALK!"

"OFofofofoffff.. of... of..."

Ağlamaya devam ettim, yastığımı başıma mıhladım ve ağlamaya devam etmeye devam ettim.

"Misafir geliyor. Annem 5 dakika içinde salona gelsin dedi. KALK BE!"

Kargalar... Asla yanılmazlar, yılmazlar, yıkılmazlar.

Karga demek bizim için misafir demekti. En azından çocukluğumda annemden duyduğum ve hala ne zaman karga görsem veya sesini duysam aklıma gelen bir batıl inançtı. Ve pencereden dışarı baktığımda, sanki bana sırıtırcasına yüzünü yüzüme çevirmiş, penceremdeki, sabahımı zehir eden bu kara kuş, bu batıl inancı bugün için doğruladı.

Ve sevgili dostlar, hikayemizde işte böyle başlıyor. Kyungsoo'ya nasıl aşık olduğuma tanık olmaya hazırsınızdır diye düşünüyorum.

Bezgin halimle, özenmeden oluşturduğum tişört-kot kombinimle salona girdim. Annem beni, benden tiksine tiksine süzdü. Kombinimi beğenmedi. Umursamadım. Başbakan gelse odama gidip de üstümü değiştirmezdim.

"Dua et, arkadaşımın kızı değil, oğlu olmuş da seni beğendirmeye falan çalışmayacağız." Dedi annem bana. Gözlerimi devirdim. Kızı olsun, oğlu olsun, kendimi beğendirmek için kırk takla atacak tip vardı ya bende.

"O yüzden mi bu kadar zengin bir masa hazırladın. Hayırdır, yoksa arkadaşının ıttırı vıttırı zıttırısın kızı falan mı geliyor?"

"Hayır. Kimse gelmiyor. Sadece ikisi. Belki daha sonra ailecek gelirler. Eşi falan. Sadece uzun zamandır görüşemedik. Siz neredeyse 3-4 yaşındayken falandı. Ayrıca seni evlendirmekten vazgeçeli çok oldu. Avcunu yalarsın."

Yaladım ve annem çok sinirlendi.

"Bence de vazgeç çünkü okuyorum ben."

"Oku tabii. Okumaktan başka meziyetin yok zaten."

Bir kez daha gözler devrildi, yanaklar ısırıldı, derin nefes alındı.

"Biraz oturduktan sonra dışarı çıksam olur mu? Zaten erken uyandım, keyifsizim, bir de bu muhabbetleri çekemem."

"SAAT 2 BE!" Diye annem bağırmasın mı, ben yerim de sıçramayım mı, üstüne bir de kapı çalmasın mı, ablam kapıyı açmasın mı...

Hepsi oldu. Kapıya döndüm. Yüzünde gülmekle şaşırmak arasında bir ifade olan o kara gözlerle karşılaştım. Utandım. Bozuldum. Sinirlendim.

Ve hayır, bu an Kyungsoo'mu görür görmez kalbimin çarptığı, midemin eğilip büküldüğü, kalbimin bin takla attığı an değildi. Benim bayağı bayağı rezil rüsva olduğum bi andı.

Annem sinirle son bir kez bana baktı. Ardından kapıya döndü, yüzünde konfetiler patladı sanki o an. Havaifişekler falan çaktı. Neyin mutluluğuydu bu; arkadaşı için miydi, yılların biriktirdiği dedikoduların verdiği bir haz mıydı yoksa. Bakışlarında gördüğümde azıcık şeytanlık, çekip çekiştirecekleri insanlar bir bir gözlerinin önünden geçtiği için miydi?

Annemi tanıyordum. Dedikoduya bayılırdı. Fena...

Acaba beni yerden yere vurmak için sabırsızlandığından mıydı bu haller...

Sonuçta hikayemizin hem kraliçelerinden hem de cadılarından biriydi. Ve yalnız değildi. Ona doğru kocaman gülümsemeyle gelen, aynı şeytanlığı onun da gözlerinde gördüğüm ve hatta bir adımında bakışı saniyelik de olsa bana kayıp hızlıca baştan aşağı beni süzerken dudaklarının kenarı memnuniyetsizlikle aşağı bükülen o kadın, yani Kyungsoo'mun annesi, annemi bu kategoride yalnız bırakmayacaktı.

Sarılmalar, öpüşmeler, gülüşmeler...

Çok sebepsiz yere o gün bunlara katlanmak zorunda kaldığımı düşünüyordum, tabii o dakikalarda. Şu an olduğu gibi en başında da Kyungsoo'mla tanışacağımı bilseydim, smokin falan kiralardım.

"Kyungsoo bu sene mezun oluyor. İşi bile hazır. Çok meşhur bir okulda edebiyat öğretmenliği için sözümüz var."

Demek torpilli diye geçirdim içimden. Şaşırdım.

"Şu an okuduğu okuldaki hocası çok başarılı olduğu için oranın müdürüne tavsiye etmiş bizim oğlanı."

Cadı 2, oğlu ile övünmeye devam ededururken Cadı 1'in gözleri kadına gülmekle ve bana sinirle bakmak arasında gidip geliyordu.

"Oh oh, çok sevindim." Dedi annem. Ardından Kyungsoo'ma döndü: "Tebrik ederim, evladım."

Laflarında kıskançlıktan çok biraz imreniş biraz da hüzün vardı. Kendimi kötü hissetmem gerekiyordu galiba ama hissetmedim. Benim işim hazır olmasa da gayet başarılı bir şekilde okulu bitirecektim. Galiba annem için bu yeterli değildi. Hatta beni başarısız gördüğüne bile emindim.

"Yemekler çok güzel olmuş. Ellerine sağlık, arkadaşım. Ne iyi oldu böyle. Sık sık görüşmemiz lazım. Bak, haftaya da bize gelin!"

"Ay geliriz tabii."

"Jongin de gelsin ama." Diyerek bana döndü Cadı 2. Sonra anneme bir şey fısıldadı. Galiba Kyungsoo'mun hiç arkadaşı yokmuş.

Evet, o dakika için bu durumdan nefret ettim, etmedim değil.

Kyungsoo'm annesini dirseğiyle dürtse de kadının çok umurunda olmadı. Ardından somurtarak içeceğiyle bakıştı benim gül yüzlüm.

Annemler çaylarını alıp koltuklara geçti. Bize masayı toplattılar. Ablam bulaşıkları yıkama bahanesiyle bizi mutfaktan kış kışladı, ki bence tatlıyı yemek için bahane arıyordu, biz de tekrar salona, masaya geçtik.

Sessizdik. Telefonlarımızla oynuyorduk. Kyungsoo'm ara sıra gülümsüyordu. Gerçekten arkadaşı yok muydu, emin olamadım. Biraz meraklandım.

"Annen arkadaş konusunda haksız galiba?"

Bana baktı. Konuşup konuşmama arasında kararsızdı. Nedense garip hissettim. Hatırladığım kadarıyla Kyungsoo'm konuşma konusunda bu kadar isteksiz değildi. Çünkü şu an 'ne desem' diye çok düşündü. Mırıldandı. Telefonuna mı dönse benimle mi konuşsa bilemedi. Ki en sonunda telefonu masaya kapattığında seçtiği yoldan da bayağı mutsuz görünüyordu.

Şüphelendim.

"Evet." Dedi üflerken. "Arkadaşım var elbet ama annem kabul etmiyor. Benim için uygun değillermiş falan filan."

Aslında Kyungsoo'm, arkadaşların cidden gıcıkların önde gideni falandı. Muhafız Baekhyun ve Sehun, nam-ı diğer 'Cadı 3'. Sizinle tanıştığım ana gelmesek de olur ama bu destansı aşk hikayesinin bir parçası olduğunuzu kabul edeli çok oldu.

"Anneler zor." Dedim. Başını salladı. "Benimki de okuyor muyum okumuyor muyum umursamıyor, tek derdi evlenmem. Bu sabah vazgeçtim dedi ama güvenemiyorum. Bu da planın bir parçası olabilir."

"Evlenmek mi? Cidden mi?" Diye gözlerini devirdi Kyungsoo'm.

Kaşlarım çatıldı. Kyungsoo böyle mi söylemişti o gün. Bir dakika...

"Ne?"

Çok net bir 'ne' idi. Ciddi misin, bunu sen mi dedin, kendine gel Kyungsoo falan diyen bir 'ne?'.

"İnsanlar evliliği çok abartıyor. Bence o kadar da gerekli bir şey değil. Çok ezber bir eylem. Aslında ben genel olarak ilişki insanı değilim."

"NE?!"

VE NE?!!!!!

"Ne demek ilişki insanı değilim. Kyungsoo kendine gel!" Diyerek birden kalktım sandalyeden.

"Ne oluyor ya?" Dedi şaşkınlıkla.

Asıl ben şaşkınım. Bu ne demek şimdi. Kyungsoo böyle bir şey demiyordu. Bunu ben demiştim. Kyungsoo'm evlenmek isteyen, hayatının aşkını arayan ama bulsa bile istedikleri gibi yaşamanın çok kolay olmayacağını bilen ama seveceği erkek için her şeyi yapabilecek biriydi. Bunu bana o söyledi. Hem de o gün, o masada, bana kızarmış yanaklarıyla bakarken...

"Bir dakika, bir dakika... Senin şu an benimle flört falan etmen gerekiyordu. Numaramı isteyecektin. Belki sinemaya falan giderdik hani..."

"Ne?"

Şaşırmalısın Kyungsoo, evet. Ben çok şaşırdım çünkü.

"Ne demek ne? Biz seninle böyle mi tanıştık Kyungsoo?"

"Daha önce tanıştık mı ki?"

Çıldırıyorum.

Tabii ben çıldırırken annemler falan da ayağı kalkmış. Ablam elinde tatlı kasesi, dizi izler gibi bizi izliyor.

"Kyungsoo, bak. Ben annem beni evlendirmeye çalışıyor dedikten sonra senin evlilik hakkında mükemmel bir şeymiş gibi konuşman gerekiyordu. Yanakların falan kızarcak, utanacaksın. Benden ufaktan hoşlanman falan gerekiyor. Hadi baştan alalım."

Masaya oturdum. Derin bir nefes aldım. Kyungsoo'ya bir göz atıp telefonumu elime aldım ama o esnada fark ettim ki Kyungsoo kafayı yemişim gibi bana bakıyordu. Tekrar ona baktım. Anneme baktım, arkadaşına baktım. Ablama baktım. Aralarında eğlenen tek kişi oydu.

"Ben bir tabak daha alıp geliyorum, beni bekleyin." Dedi ve mutfağa gitti.

"Jongin sen hep saçmalarsın evet ama bu sefer haddini çok fazla aştın." Dedi annem. "Hayır daha önce talipler için deli taklidi yapmıştın ama Kyungsoo için niye yapıyorsun?"

Cidden mi anne? Sorun bu mu?

"Kyungsoo ondan mı hoşlanacakmış?" Dedi kayınvalidem.

Arkadaşlar... Burada bir şeyler oluyor ve ben anlamıyorum. En iyisi bu hikayeyi anlatmaktan vazgeçmek, sanırım, çünkü ortada büyük bir yanlış anlaşılma var. Bence ben 'bir günde neler yapıyoruz vlog' tarzı bir deneme yazayım, nasıl olur?

"Dur, canım. Jongin'in oyunları meşhurdur. Canı sıkılmıştır yine. Eğlendirmek için saçma bir yol seçti belli ki..."

Annem konuşmaya neden devam ediyor?

"Sıkıntılı çocuk demiştin de bu kadarını tahmin edemedim. En kötü sınavdan 80 falan alıyordur sandım."

Bu kadın ve mükemmelliyetçiliği beni deli ediyordu. Geçmişte de, şimdi de... Gelecekte de edecekti kesin. Ama şu an için sorun bu değildi. Keşke olsaydı. Sorun olarak bunu tercih ediyor olmam nasıl bir çukura düştüğümü çok net bir şekilde gösteriyordu.

Arkadaşlar... Ben bugüne dönemiyorum.

Bugünüm o gün oldu. O gün bugünüm oldu. Her şey çok karışık şu an. Geçmişin içinde kendimi şimdiki zamanda buluverdim. Benim çoktan Kyungsoo'yla evli olduğum, okulu bitirip video editörü olduğum ve tam da aşk hikayemizi anlatmak için oturduğum pofuduk koltuklu evime dönemiyorum. 

I Did Something BadWhere stories live. Discover now