the bitter truth

82 14 11
                                    

Tamam, itiraf vakti.

Aslında itiraf etmeye henüz hazır değildim. Bir kere daha aslında... İtiraf etmek istemiyordum. Çünkü, bence, bu hikayeyi dinlenilir kılan benim nasıl anlattığımla ilgiliydi hep. Evet Kyungsoo'ya olan aşkımın tarifi hala zor ve aşkımız hala büyük ama insanlar hikayeden çok ben anlatırken ne kadar değiştireceğimi, nasıl abartacağımı, bu zamana kadar anlatmadığım o detayı nasıl saklayacağımı daha çok merak ediyordu. Ve galiba bu konuda böylesine merak uyandırıyor olmamdaki en büyük etken... demek istediğim hikayeyi bu kadar inanılmaz anlatıyor oluşumdaki en büyük sebep suçluluk duymamdı.

İtirafımdan önce bunu bilmeniz gerekir diye düşündüm. Bir şey daha var. Bu kararı almadan önce bir haltlar yemiş olabilirim. Bence ilk önce onları anlatayım.

Asıl bugünüme dönemeyişimin üzerinden dört gün geçmişti. Bu esnada annem bana evden çıkma yasağı falan koydu. Hayır, okula da gidemedim ona üzüldüm desem... zaten daha önce girdiğim derslere niye girmek isteyeyimdi. Bir an önce Kyungsoo'mu görmem gerekiyordu. Belki o da benim gibi geçmişimize sıkışmıştı bu dört gün içerisinde. Hatırlamıştı aslında neler olduğunu. Onun annesi de evden çıkma yasağı koymuş olabilirdi. Sevgili kayınvalidem yapardı bunu, en büyük hobisiydi Kyungsoo'ya zindan hayatı yaşatmak. O nedenle bir an önce onunla buluşmam gerekiyordu. Eğer hatırlamıyorsa bile beni bir kez olsun dinlemeliydi.

Dört günün sonunda annem okul için izin verdi. Okula gitmek istemedim en başta ama biraz olsun özlediğimi fark ettim. Eski arkadaşlarımı, hocalarımı görmek, okul bahçesinde dolaşmak eğlenceli olabilirdi. Ayrıca Kyungsoo'yu görmek için çok erkendi. Büyük ihtimalle o da derste olacaktı. Ayrıca Sehun ve Baekhyun'un da yanında olacağını hesaba katınca okul vakti onunla buluşmamak en mantıklısıydı. Annesine rağmen evlerine gitmeye karar verdim ve ilk durağımı okul olarak belirledim.

Okul aynı okuldu işte. Çok değişmemişti. Gerçi zaten bildiğim bir zamandaki haline geldiğim için... Bunu fark etmek biraz acıttı. Üzüldüm. Tüm okul vakti boyunca bahçede oturdum. Kiminin geleceğini bildiğim birkaç insana rastladım. Fazlasıyla değişik bir tecrübe oldu.

Acaba bugünüme döndüğümde tüm bu olanları hatırlayacak mıyım?


Derken:
"Jongin sınavı kaçırdın!" Diye bir ses yükseldi arkamdan.

Xiumin hyung?

"Ne yapıyorsun burada?"

"Oh, Xiumin Hyung?"

Ona öyle bir sarıldım ki tüm okul bize bakmış olabilir. Normalde sarılmazdık çünkü.

"İyi misin?"

"İyiyim yahu!" Dedim. Ardından gergin bir gülüş ve sonrasında gelen sahici gülümseme.

Ona ne kadar zaman olduğunu sormak isterdim. Ne kadar zamandır görüşmedik, neler yaptın, işlerin nasıl, evlendin mi, iyi misin... Ama onun için birkaç gün önce görüştük büyük ihtimalle.

Xiumin Hyung yüksek lisans dersleri alıyordu. Dijital medya şirketi vardı. Bilgili, görgülü, alçakgönüllü bir insandı. Ve tüm bu özellikleri görüntüsüne de yansımıştı. Yine de bazen bir çocuk gibi tatlı geliyordu gözüme. Bana çok konuda yardımı oldu. Şirketinde staj yapmama bile izin vermişti. Ancak mezun olduğum yılda şirketi yurt dışına taşımaya karar vermişti. Bana iş teklif etse de başka planlarım vardı, kabul etmemiştim.

"Neden gelmedin sınava?" Diye sordu.

"Unutmuşum. Annemle atıştık falan filan..." dedim. Güldü. Beni kafetaryada bir masaya oturttu. Birer kahve aldı geldi.

"Okula da gelmedin sahi kaç gün... Yine mi sokağa çıkma yasağı?"

Başımı salladım.

"Ne yaptığını sormayacağım ama hak etmişsindir diye düşünüyorum. Yine de sınavı kaçırman kötü oldu. Bu önemliydi biliyorsun."

O an için diğer tüm acabaları kenara koyup asıl acaba olan bugünüme dönebilecek miyim diye düşündüm. Dönememe ihtimalim var mıydı sahiden? Her şeye en baştan başlamam gerekecek miydi? Bir tane sınavı kaçırdım şimdi. Yine aynı şirkette işe girebilecek miydim? Bunlar bir kenara, Kyungsoo hayatımda elbet olur diye düşünürken bir anda düşündüm ki... Kyungsoo hayatımda elbet ki olacak mıydı?

Çok korkunç sorular...

"Jongin?"

"Toparlarım, hyung. Merak etme sen. Şimdi kalksam olur mu? Kahve için çok teşekkür ederim, çok iyi geldi."

"Sen iyi misin cidden? Anlatmadığın bir şey var sanki?"

"Çözülmeyecek bir şey değil yahu. Sen kendine çok iyi bak. Umarım mutlusundur şimdi ki hayatında da. Seni özlemişim." Dedim ve çıkışa yöneldim.

"Tövbe bismillah!" Diyen bir ses de beni takip etti. "O neydi Jongin?" Dedi ve omzuma geçirdi birisi. Şaşırmadım. Olağan karşıladım. Çünkü bu geçirmeler beni hiç terk etmemişti.

"Chanyeol?"

"Hyung'un arkandan nasıl baktığını görmeliydin." Dedi ve gülmeye başladı. "Delirmişsin gibi... Ki ben de öyle düşünmedim değil."

"Boşver... Ben gidiyorum, sen okula dön istersen."

"Ne oldu?"

"Birisine uğramam lazım!"

"Şu sana yazan çocuğa falan gitmiyorsun, değil mi?"

Hızla Chanyeol'e döndüm. Chanyeol'ün saçı bu zamanlar pembe miydi cidden? Yeşil diye kalmış aklımda.

"Hangi çocuk?"

"Ne bileyim.. Kyuhyun mu HyunSoo muydu?"

"KYUNGSOO!" Diye bağırdım. Chanyeol afalladı. Bahçeden geçen birisi sen kimsin falan dedi. Adı Kyungsoo muydu ki!

"E seni çok heyecanlı gördüm canım. Bu ne hal? Daha geçen gün ondan bahsederken yüzün asılıyordu."

Bir dakika...

"Chanyeol sen ciddi misin?"

"Ne konuda?"

"Doğru, değil mi? Ondan bahsederken yüzüm asılıyordu, değil mi?"

"Bismillah!"

"Gitmem lazım."

Bu bir işaret olmalıydı. Chanyeol doğru hatırlıyordu. Bu demek olabilirdi ki Kyungsoo'mun da kendine gelmiş olma ihtimali vardı.

Sabırsızlıkla otobüs bekledim. Chanyeol de yanımdaydı. Her ne olacaksa şahit olmak istiyormuş. Otobüse bindiğimizde bütün bir yol bana soru sormak yerine sakinlikle olayların yaşanacağı anı bekledi. Ondaki bu tavır bazen beni sinir ediyordu ama iyi ki arkadaşım olduğunu söylememe gerek falan yok. Bu arada o da bir muhafızdı, benim taraftan.

Kyungsooların evinin bir sokak önünde indik. Hızlıca apartmana koşturdum. Chanyeol tüm sakinliğini kenara koyup yavaşlamam için bağırdı ve istediği de oldu. Çünkü kapıya yanaştığım an onu gördüm. Uzun boylu, kasket takmış, ellerinde poşetler, ıslık çalıyorken... Adımlarım yavaşlarken dişlerim refleksle birbirine kenetlendi. Gözlerim kısıldı.

"Sehun?"

Cadı Sehun!

"Efendim?" Kapıyı çalmaktan vazgeçip bana döndü. "Tanışıyor muyuz?"

O an nasıl kibardı, nasıl iyi adam imajı çiziyordu var ya... Boğasım geldi bak.

"Hayır." Dedim birden. Chanyeol yanı başımda bitti o sıra. Aklımdaki şeytanlıktan habersiz bir şekilde Sehun'la ikimize bakıp durdu. "Bu mu?" Diye sordu. Sehun şaşırmıştı. İşime geldi.

"Hayır." dedim. Bu Chanyeol için normal bir cevap olabilirdi ama Sehun irkilmişti.

"Ne oluyor?" Diye sordu.

"Özür dilerim. Kendiliğinden oldu. Adınız Sehun mu?"

"Evet. Kendiliğinden olan ne?"

"Tahmin. Aslında öngörü. Sizi görünce birden ağzımdan çıkıverdi. Sehun diye beynimde şimşek falan çaktı."

"Ne?"

Öyle bir şaşırmıştı ki ama... şu an anlatırken nasıl güldüğümü bilemezsiniz. Yataktan düşmekten son anda kurtuldum.

"Yarı zamanlı medyumum ben."

Chanyeol ne olduğunu anlamasa da ses etmedi. Bir an için medyum olduğuma inanmış olabilir. Sonuçta Sehun'u henüz tanımıyordu. Adını nasıl bilmiş olabilirdim.

"Bi' git işine!"

Sehun arkasını dönüp zile bastı. Otomatik kapı açıldığında hızla onu takip ettim. Hatta fazla hızlı davranıp onu iterek merdivenleri iki üç adımda falan bitirdim. Kyungsoo'yu görecek olmanın heyecanı vardı. Nefes nefese kalsam da sorun değildi.

"Kyungsoo, beni hatırladın mı?"

Açılan kapının önüne geldiğimde dizlerime eğildim, nefeslerimi kontrol etmeye çalıştım. Başımı kaldırıp baktığımda ise görmek istediğim insanı bulamadım.

"Sen kimsin?" Dedi. 1 numaralı Muhafız. Baekhyun. Sonunda o da hikayeye dahil olmuştu.

"Senin ne işin var bu evde."

"O ne demek oluyor?"

"Annesi nasıl izin- A-ha! Annesi evde yok değil mi?"

"Bir şey mi oldu?"

Kyungsoo'nun ilk önce sesi, sonrasında bedeni girdi sahneye. Beni görünce endişe sardı yüzünü.

"Senin ne işin var burada? Evi nereden öğrendin? Annem sizi daha davet etmedi ki?"

Neyse ki nefes alışverişim kendine gelmişti. Açık kapıya biraz daha yaklaştım. "Kyungsoo annen yokken bunları eve davet etme diye kaç kere söyledim ben sana ya!"

"Tövbe bismillah! Gerçekten delirdi galiba."

Chanyeol'ün söylenmesiyle hepimiz bir anlık ona döndük.

"Bak, ne oluyor, ne yapmaya çalışıyorsun bilmiyorum ama hiç hoş değil!"

"Ama Kyungsoo..."

Hayır, Kyungsoo, hala, hiçbir şey hatırlamıyordu.

"Kyungsoo bu anlattığın garip çocuk mu?" Dedi Baekhyun. "Dediğin kadar varmış."

"Pardon! Neyim varmış. Güya mantık abidesi sensin Baekhyun ama annesi bir öğrense bu çocuğun on gün evden çıkamayacağını bilmene rağmen o yokken eve gelmişsin."

"Sen beni nereden tanıyorsun?"

"Medyumum ben!" Diye sesimi yükselttim.

"Jongin..." Chanyeol geldi yanıma. Kollarımdan tuttu. "Seni fazla delirmiş gördüm arkadaşım. Gitsek mi?"

"Hayır ya! Hayır. Kyungsoo gerçekten hiçbir şey hatırlamıyor musun ya? İlk önce sen hoşlandın benden. Sen sevdin beni. Sen yazdın bana! ŞAŞIRIYORUM KYUNGSOO!"

Bunları not edin. İtirafımdan alıntılar bunlar...

"Kimsin nesin bilmiyoruz, tanımıyoruz. Uzak dur bu çocuktan."

Baekhyun Kyungsoo'nun kolunu kavradı. Arkamda kalan Sehun bulunduğu yerde seyirci kalmaktan vazgeçip omuz atarak geçti yanımdan. "Medyummuş, salak!" Dedi mırıldanarak. Dellendim. En sonunda Baekhyun kapıyı kapattı sertçe.

"Açın şu kapıyı ya. Açın. Biz evlenecektik ya! Kyungsoo! Alooo! Evleneceğiz diyorum, beni seviyorsun diyorum."

"Seni delirmiş görmekten çıkıp deli teşhisi koyup kendimi çok doktor görüyorum Jongin."

*

Tüm bunlar oldu bitti. Hayal kırıklığı ile eve döndüm ve bu kırıklık hala devam ediyor. Sanırım itirafımın ne olacağını anladınız. O büyük destansı hikayedeki yalanı. Sanırım bunun yalan olduğunu da kabul etmem gerek. Hatta bu nedenle bana ceza verilmiş olabilir. Yaşadıklarımı böyle açıklayabilirim. Bu cezayı kimin verdiği ve bu noktaya nasıl geldiğimse muamma.

Çok kötü bir rüya?

Rüya olamayacak kadar gerçek...

Bilmiyorum.

Arkadaşlar...

Ben Kyungsoo'nun peşinden koşmadım. Onunla bir olalım diye kılıcımı savurmadım, kahkahalarımda boğmadım kimseyi. Onunla bir olalım diye çok uğraşmadım. Doğru, Kyungsoo biraz utangaç, çokça da sevimliydi ama çetin olan bendim. Kapısının önünde atan, sevdiğini her gördüğünde 40 gün 40 gece düğün yapan o kalbi görmeyen, hatta görmezden gelen bendim.

Ben Kyungsoo'mun peşinden koşmadım. Aksine onu çok zorladım. Zor olan bendim. Kyungsoo her ne kadar en zor ama en güzel dese de hep bir suçlu hissettim. Aslında ben de hoşlanmışım daha ilk gün gördüğümde onu, ancak bana çıkan yolları kocaman büyük bir labirente çevirdim. Tüm bunlara rağmen Kyungsoo o labirenti aşıp da çıkışında beni bulduğunda dayanamamıştım. İlk öpen bendim.

Hikayeyi değiştirerek anlatmak suçluluk duygumu dindiriyordu biraz. Ki galiba dindirmiyordu da, sadece kendimi kandırıyordum Ayrıca Kyungsoo'm da komik bulurdu. Dinleyenler de her şeyin farkındaydı ama bu bir gelenek olmuştu işte. Bir gösteri... Annelerimiz cadı olarak nitelendirilmekten çok memnun değillerdi ama kraliçe dediğim an susarlardı.

Bu itiraf beni oldukça rahatlattı diyebilirim. Hem kabullendim artık hem de belki de tüm olay budur sandım. O yüzden kapadığım gözlerimi açtığımda bugünüme dönmeyi bekliyorum. Eğer dönmezsem çok korkarım.

Ama durun, bir şeyi unuttum. Gözlerimi açmadan onu anlatayım.

Kapı kapatıldıktan ve ben delicesine bağırdıktan sonra Chanyeol hayal kırıklığım ile beni dışarı sürüklemişti. Ne yapmaya çalıştığımı falan sorup durdu. Yeni bir oyun mu oynuyormuşum falan. Ben oyunları sadece talipleri kaçırmak için oynardım ve bu bir oyun değildi. Bu neydi? Neler oluyordu? Chanyeol sorduğu sorulara cevap bekliyordu ama ben kendi içimde başka sorularla boğuşuyordum.

"Ayrıca o Kyungsoo dediğin çocuk bana gösterdiğin çocuk değildi ki?"

"Ne?"

Kendime gelmem uzun sürmemişti.

"Ben o çocuğa gidiyorsun sandım. Aaa, dur dur... adı Daniel'di onun. Ben seni görmeden önce konuştuğum çocuğun adıyla karıştırmışım. Onu adı neydi sahi? Yine unuttum. Bu aralar kendimi çok unutkan görüyorum."

Chanyeol aldı başını gitti. Beni sokağın ortasında atılmış kürdan misali yalnız bıraktı. Kırık bıraktı.

Chanyeol doğru hatırlamıyormuş ki...

Hala yalnızım demekti bu.

Gaza gelip Kyungsoo'yu da iyice korkutmuşum. Yine de medyum olayı iyiydi.

Düşündüğüm şeye bak!

Neyse, öyle işte.

O zaman ben artık gözlerimi açayım.

Açıyorum!

Açıyorum!

Açıyorum!

"GAAAAAAAK"

"KARGALAAAAAAAR!"

I Did Something BadWhere stories live. Discover now