Bölüm 2 Günlükler; Ölüm

1.1K 83 8
                                    

29 Temmuz 1327.

Ian kapısı önündeki koşuşturmaları duyduğunda sabah olmak üzereydi ve bugün yatağından hiç çıkmak istememişti. Üzerine yapışmış bir mutsuzluk, birkaç gündür onu tembel ve isteksiz bir çocuk haline getirmişti. Bununla birlikte bol bol İspanyolca konuşması gerekiyordu ve o henüz saat sormaktan öteye geçebilmiş değildi. Yatağının içinde duran günlüğü alıp başucuna koydu ve divitin her yeri boyayıp mahvettiğini yorganı açtığında fark etti. Bu hiç ettiği kaçıncı çarşaftı bilmiyordu lakin annesinin, siyah çarşaf önerisine artık alışması gerekiyordu. Ian çoğu gece yazarken uykuya teslim oluyordu. Hatta bir keresinde mürekkep yastığına ve saçlarına dökülmüş küçük çocuğun koyu kumral saçlarının yarısı simsiyah olmuştu. Üstelik babası aklını başına toplaması için bir hafta yıkanmasını yasaklamış ve Ian da kırçıllı bir keçi gibi ortada dolaşmak zorunda kalmıştı. Her uyandığında Yüzüne gözüne bulaşan mürekkebi saymıyor du bile.

Ayak sesleri ve koşuşturmaların yerini hizmetkarların bağırışları aldığında Ian artık odasında durmanın mümkün olmayacağını biliyordu. Çabucak çoraplarını ve botlarını geçirip geceliğinin üzerine kürklü tartanını sarındı ve babasının ona yaptığı kılıcı eline alarak kapıya koştu. Onu gören uşaklardan biri bir müddet duraksadı. Küçük çocuk adamın kara gözlerinin gece gibi bulutlandığına yemin edebilirdi. Lakin o bir şey sormadan koşarak uzaklaştı. Ian'da elbet gittiği yöne doğru onu takip etti. Kale hala çok ışık almadığından merdivenler karanlık, şamdanlar sabah olacağı için yeniden yakılmamıştı. Ian, her ne kadar ihtiyatlı davransa da yine de son basamağı göremediğinden düşüp dizlerini ve ellerini yaraladı.

Bir alt kata indiğinde kendisi gibi olanları duyarak dışarı koşan ağabeyi yanından hızla geçip gittiğinde Ian'da onun gibi koşarken buldu kendini. Lakin koridorun sonundan gelen Kız kardeşinin sesi ile olduğu yerde durmak zorunda kaldı. Her ne kadar aşağı inmek istese de yapamadı. Karanlık koridora doğru koşarak kardeşinin odasına girdi. Jenna, beşiğinde ayağa kalkmış kollarını karşıya açarak feryat ediyordu. Ian, düşünmeksizin kardeşini kucakladı ve küçük battaniyesini beşikten alıp olabildiğince hızla yeniden bir alt kata yöneldi. Jenna onun için fazla ağırdı lakin bebeği orada ağlarken bırakamazdı. Üstelik annesinin onu bırakacağı kadar önemli olan neydi fazlasıyla merak etmeye başlamıştı küçük çocuk.

Kale kapısından yeni doğan güne adımını atarken sabah soğuğu tüm bedenini sarmaladı. Ian bir müddet ne tarafa doğru gitmesi gerektiğine baktı. Hemen sağ tarafta bulunan kalenin yatak odalarının bulunduğu iç avluya doğru gördüğü hareketlilikle o tarafa yöneldi. Jenna onu yavaşlatıyordu ve kolları fena halde ağrımaya başlamıştı. Ian bir ağabey olarak mızmızlanacak değildi. Onun görevi öncelikli olarak kendisinden küçükleri korumak olmalıydı. Onu gören hizmetlilerden biri gözündeki yaşlarla yanına koştu.

"Küçük beyim hadi odanıza dönelim."

"Ne oluyor burada? Bu telaş da neyin nesi?" Ian kaşlarını çattı. Lakin kadın, gördüğü herkes gibi sinir bozucu bir sessizlikle onu kaleye döndürmeye kararlı görünüyordu. Kolunun altından sıyrılarak kalabalığa doğru koştu küçük çocuk. Sinclair'in dev savaşçılarının ördüğü duvarı adamlardan birinin bacakları arasından emekleyerek geçmek zorunda kaldı. O savşaçıları istese de ittiremeyeceğini elbet biliyordu. Yerlerinde sabit durduklarında -ki hepsinin kılıcı önlerine saplanmıştı- yüzlerce yıllık köklü bir ağaç gibi devrilmez oluyorlardı. Onu gördüklerinde hepsi birden ellerini kalplerine götürüp başlarını önlerine eğdiler. Ian şaşkınlıkla bakan gri gözlerini kırpıştırarak dev askerileri selamladıktan sonra çığlıkların geldiği kalabalığa doğru yöneldi. Kalbi anlayamadığı bir hızda atmaya başlamış nefes alıp verişleri atan kalbine kıyasla yavaşlamıştı. Küçük adımlarla bir iki uşağı ittirip kafasını aradan uzattı. Annesi toprağın üzerinde oturmuş önündeki tahta tabutun içinde sarılı beyaz kıyafetli hayale sarılmış bağırıyordu. Ağabeyi ise tabutun başında dimdik durmuş diğer savaşçılar gibi kılıcını önüne saplamıştı. Ian kalabalığın arasından tamamen boş alana çıktığında önce etraftaki insanlara, ardından yeniden tabuta baktı. Artık bir şeyleri idrak edebilecek bir yaştaydı küçük çocuk. Ayakları koşarak kaleye kaçmak istiyor olsa da yüzleşmesi gereken gerçeğe doğru zorla yürüdü. Yürürken gözlerinden döküldüğünü fark etmediği yaşlar ancak onu kör ettiğinde eliyle hızlıca sildi.

GÜNAH KEÇİSİWhere stories live. Discover now