Bölüm 56, Her Tanrı Tek Tanrı Olmak İster

Start from the beginning
                                    

Kayığın kıç tarafındaki zil bir kez çaldı.

Telaşla etrafıma dönüp baktığımda geride kalan yıkılmış tapınağı gördüm. Yapraksız ağaçların gri göğe yükseldiği noktada tapınaktan kalanları rahatlıkla görebiliyordum. Başsız heykeller, yıkılmış sütunlar ve tüm o parçalanmış taş duvarlar ile gördüklerim ruhun buraya geldiğinde geride kalan hayatına benziyordu. İçi boş, sadece kabuktan ibaret fani bir yaşam. Mutlak olan ruhun bizzat kendisiyken bedenlere biçilmiş gereksiz değer.

"Yeryüzünde benim adıma tapınak yapılmaz," dedi Hades bir anda arkamda belirirken. Gözleri ilahi altın ışığı ile parlarken saçlarının arasında yerleştirilmiş diademi havanın puslu grisine inat ışıl ışıldı. Ölüme hükmediyor, ölümü yönetiyordu ama hala etkileyici görünmeyi başarabiliyordu. Belki de asıl ihtişamını kaçınılmaz olan bu sondan alıyordu. "Çünkü insanlar en büyük korkusuna taparak onu gerçek kılmak istemez. Ama aslında buna gerek olmadığını da bilmezler zira ruhun özünü nasıl taştan duvarların arasında sığdıramazsan ölümün efendisini de ölümlü ellerin taşlarını dövdüğü tapınaklarda ihya edemezsin. Ben her yerdeyim, beni unutmak isteseler bile ben onların kalplerinin son atışında gizliyim."

Başımı geriye atıp yıkılmış olsa da varlığını sürdüren tapınağa bir kez daha baktım. "Ama yine de birileri senin için tapınak yapmış, hem de senin krallığında."

Hades'in gülüşü derinden ve samimiydi. "O tapınağı Persephone yaptırdı," derken sesi bir an için karısına duyduğu özlemle titredi. "Evliliğimizin ilk yıllarında ona ters bir laf ettim, tam olarak hatırlayamasam da sanırım buranın hükümdarının ben olduğumu söylemiş olmam lazım. O da benimle dalga geçmek için bana tapabileceği bir tapınak inşa ettirdi sonra da kendi elleriyle yarısını yıktı."

Yeniden Hades'e baktığımda dikkatli bakışlarıyla beni izlediğini gördüm. Gözlerini benden bir an bile ayırmadan sadece gözleriyle ruhumu katman katman soyuyordu. "Bana onu hatırlatıyorsun," derken artık gizlemediği hüznü net bir şekilde duyabiliyordum. "Herkesin inandığının aksine onu ben kaçırmadım, o beni seçti ve aynı senin gibi aşkını her şeyin üstünde tuttu."

Gülümsemeye çalıştım ama bunu başaramadım. "Sana bir şey sormam lazım," dedim. "Seni bu yüzden görmek istedim."

Hades'in gözlerindeki ilahi parlama sönerek yerini yumuşak yeşil gözlere bıraktı. "Biliyorum, Mara."

O sahil boyunca ilerlerken ben de onu takip ettim. Tapınağın yıkılmış sütunlarının arasına ulaştığımızda bizi koyu ahşaptan bir masa karşıladı. Masanın üzerinde hiç yemek bulunmasa da yine de sandalyeleri çekip oturduk. "Sana bir şey ikram etmek isterdim," dedi Hades havaya kaldırdığı elinde som altından bir kadeh belirirken. "Ama bildiğin üzere yeraltı dünyasının yiyeceklerinden yersen sonsuza kadar buraya kısılıp kalırsın." Eğlenerek göz kırptı. "Persephone ile başa çıkabilirim dersen bu teklifi elbette değerlendirebilirsin."

Sandalyeye yerleşirken rahatsız duruşumu düzeltmeye çalışarak sırtımı dikleştirdim, masanın öbür ucuna oturan Hades'e doğru eğilerek dirseklerimi ahşap masaya dayadım. "Sorun yok," dedim ve kuruyan dudaklarımı hafifçe ıslattım. "Sorularıma cevap vermen bile benim için yeterli." Hades başını sallayarak devam etmemi işaret etti. "Bir süredir ölüleri görüyorum."

Hades'in dudaklarına götürdüğü kadeh havada kaldı, şaşırsa da yine de sakin tavrını korumaya gayret ederek kadehi masaya bıraktı. "Bunun olması imkansız, Mara." Kaşları çatıldı, krallığında olan her şeyin farkında olduğunu biliyordum ve gözleri sanki dikkatinden kaçan bir şeyler var mı öğrenmek ister gibi etrafı tarıyordu. "Kapılardan bir kez geçtin mi benim ülkeme aitsindir."

ÖLÜ TANRININ ŞARKISI Where stories live. Discover now