5. Köprüden Önce Son Çıkmaz

2K 108 12
                                    

Hastane beyazı duvarlar, krem tonlarında bir masa örtüsüyle kaplanmış ve mavi tabaklarla bezenmiş masada oturup uslu uslu yemeğini yemekten başka hiçbir hedefi olmayan Atahan'ın sinirlerine dokunuyordu. Ellerini boyayıp, duvarların her tarafına rastgele sürmek, yemeğindeki sosu fırlatmak, ortama bir nebze renk getirmek için her şeyi yapardı şu an. Belki de dikkat dağıtmasın diye bu rengi seçmişti annesi, ama çok başarısız bir girişimdi bu. Zira Atahan, ne olursa olsun sadece duvarların mide kaldırıcı beyazlığına odaklanabiliyordu.

Bir salı akşamı, sekiz kişilik masada sadece dört kişi oturmaktaydılar. Tam bir çekirdek aile portresiydi uzaktan bakıldığında: Sol başta Leyla Hanım, sağ başta Atay Bey, iki yanda birbirlerine kaçamak bakışlar atmakla meşgul Andaç ve Atahan. Andaç, bir komedi filminin komik kısmını bekler gibi dudaklarında hazır bir gülümsemeyle bakıyordu etrafa. Atahan'sa kafasında dönen kırk tilkinin kuyruklarını değdirmemenin yanısıra, duvarların üzerine ne yazabileceğini düşünmemeye çalışıyordu.

Tanrı, gerçekten de en zor sınavlarını en güçlü askerlerine veriyor olmalıydı.

Ev sahiplerinin keyifleri yerinde, ikisini de bir arada, yanlarında görmenin iyiliğinden bahsederlerken, Atahan gözlerini devirmemek için zor tuttu kendisini. Kibar kibar, "Ben yine de tekrar bir düşünseniz diyorum," dedi artık plastikliğini saklamakta daha iyi olduğunu düşündüğü sahte gülüşüyle. Andaç'ın başını hafifçe iki yana sallaması, yanıldığını gösterse de geri adım atmadı. "Daha sık gelip gideriz, o konuda anlaşabiliriz ama tamamen burada olmak?"

"Şansın yok Atahan," dedi Atay Bey gülümseyerek. Atahan onun mavi gözlerindeki soğukluğu kendisinin hayal ettiğini düşünmeye çalıştı. Kafasının bir köşesinde Derya Hanım yapar, diyordu. Yapar, Atahan. "Sana ve Andaç'a burada ihtiyacımız var. Hem senin artık daha farklı sorumlulukların da var, onlara da en kısa sürede adapte olman için biraz yanımda olman gerekiyor."

Atahan hiçbir şey demeden yemeğine geri döndü. Çorbası henüz soğumamıştı, bu da demekti ki kaşığıyla manasız hareketler yaparak bakışlarını herkesten uzak tutması için mükemmel bir kılıfı vardı. Ebeveyninin yemeğinle oynama diyemeyeceği bir yaşta olmak harikaydı, kaşığıyla Bruce Almighty misali çorbayı ikiye yarmayı defalarca denese de kimse ona ne yapıyorsun diyemezdi. Ah, yetişkinlik getirdiği sorumluluklar olmasa harika bir şeydi.

Andaç'ın bambaşka bir konu açtığını duyduysa da çok önemsemedi. Kafasında sirenler çalmıyordu belki, ama sinir bozucu bir çınlama kulaklarını işlevsiz hale getirmişti. Acaba sorunum sinirsel değil de fizyolojik mi? Başını kısa bir süreliğine kaldırıp annesine, ve annesinin eşine baktı. Çınlama sağır edici bir hale geldiğinde, dişlerinin gıcırdadığını fark etti. Kimsenin dikkat etmemiş olmasını umarak çenesini gevşetti, çorbasından ilk kaşığı aldığında yavaş yavaş kendi kafasının içinden çıkıp gerçek hayata geri döndü. Konu, Andaç'ın Almanya'dayken başlattığı bir ihaleydi. Kendi kafama geri dönebilirim bence. Saatine baktı. Tam da şu anda denize açılan kapının önüne çıkıp bir sigara yakmayı o kadar çok istiyordu ki...

"Daldın?" dedi annesi, fazla, çok fazla anlayışlı bir sesle. "Ne düşünüyorsun?"

"Hiç," Atahan gülümsedi. Midesi, birden yemeklere karşı çelik bir duvar örmüş gibiydi yemek borusunun sonunda. Bir şekilde konuyu ve konuları istediği yerlere getirmeli, tiyatro biletlerini annesine bir zeytin dalıymış gibi uzatmalıydı. "Son günlerde fazla gerginim, onun acısı çıkıyor." Andaç karşısından bakışlarıyla onu alkışlıyordu. Teşekkürler, teşekkürler, bu işte git gide daha iyi oluyorum.

Seher YıldızıWhere stories live. Discover now