Aracın yavaşlamasıyla vardığımızı anlamıştık. Meraklı gözlerle etrafı izliyorduk. Büyük uzunca siyah bir kapının önünde durduk. Kapıda, iki tane siyah takım elbiseli iri adam kulaklarında telsizle sürekli konuşuyor, şoföre el işareti yaparak arka kapıdan gitmesini söylediler. Araç geri manevra yaparak malikanenin etrafından dolanıp arka bahçeye ilerledi.

Şoför, kapının sürgüsünü çekerek: "geldik arkadaşlar, inebilirsiniz" diye bizlere seslendi. Birer ikişer inmeye başladık. Her inen personel etrafa bakıp şaşkınlığını kendi diliyle ifade ediyordu. Araçtan en son ben indiğimde nereye baktıklarını çok iyi anlamıştım.

Büyük bir malikânenin önündeydik. O kadar muhteşemdi ki, görkemini anca başımızı yukarıya kaldırarak anlıyorduk. Personel kendi kendilerine "vay be!!" "Ohaa!! Eve bak" diye, söylenip dudak büküyordular. Gerçekten insanın nutku tutuluyordu bu malikane karşısında.

Bizlerden arka bahçede beklememizi söylediler. Arka bahçe diye nitelendirdikleri aynı zamanda mutfak girişiymiş. Devasa çam ağaçları resmen malikaneyi kucaklamış, ahşap panjurlara bile gerek bırakmamıştı. Geniş taş bir havlusu olup, etrafı ise renk renk ortanca çiçekleriyle sarılıydı. Her renk ve kocaman iri çiçekler... Sarmaşıklar, malikanenin bir duvarını tamamen kapatmış ve sabah güneşi pırıl pırıl ışıklarını yeni yıkanmış taş avluya vuruyordu. Kuşlar ötmüyor şarkı söylüyordu resmen. Huzurun kucağındaydık sanki. Bizler hayranlıkla izlerken, aynı zamanda başka araçlarda malzeme getirmeye devam ediyordu. Mutfak kapısı sürekli giren çıkan elamanlarla boş bırakılmıyordu. Tabi biz hala niçin bekletildiğimizi bilmeden öylece duruyorduk.

Biraz sonra bir çift ayakkabının topuk seslerini duyduk. Bu bir kadın ayakkabısıydı. Hemen akabinde ayakkabıların sahibi bayan karşımıza dikildi. Yaklaşık ellili yaşlarda olan kadın çerçevesiz ve şık gözlükleriyle ellerinç arkasına bağlamış halde bizi tepeden tırnağa süzdü. Gri döpiyesiyle sert duruşu ve dominant tavrıyla tamda karşımıza dikildi. Saçları gayet muntazam toplanmış, ince yüz hatlarına sahip, açık tenli hoş bir kadındı. Hafif makyajı ve ciddi görüntüsüyle bir süre baktıktan sonra söze başladı.

"Merhaba arkadaşlar!! ben malikanenin baş kahyasıyım. Adım Meri ve burada her şey benden sorulur. Öncelikle hepiniz, kimlik ve de telefonlarınızı bize emanet edeceksiniz. İşiniz bittikten sonra teslim alabilirsiniz."

Bu bizi şaşırtmışt yine de itiraz etmeden sessizce dinledik. Kadının aksanından Türk olmadığı açıkça anlaşılıyordu. Sonrasında uzun uzun her birimizin iş dağılımını yaptı. Temiz ciddi bir iş istediğini, ne koşulda olursa olsun hiçbir davetliyle konuşmamamızı söyledi. Özellikle lakayıt tavırlardan uzak durmamız hususunda net bir şekilde bizi uyardı. Sonra bizden ellerimizi uzatmamızı istedi. Bu gerçekten aşağılayıcı bir durumdu. Maalesef bunun onun için hiçbir önemi yoktu. Hepimiz aynı anda ellerimizi uzattık. İlk sıradan başlayarak Saçımıza başımıza her ayrıntıya bakarak yürümeye başladı. Birkaç personeli beğenmediğinden dışarı çıkarıp el işaretiyle gönderdi.

Tekrar yerine geçip kızlara bakarak:
"saçlar derhal toplanacak, bir çalışan size eşlik edip sizleri soyunma odasına götürecek ve üniformalarınızı verecek. Umarım her şey anlaşılmıştır."
Diyerek geldiği gibi topuklarını vura vura arkasını dönüp gitti.

Anlamıştık, bu gece zor bir gece olacaktı.
İki hizmetli yanımıza gelip kız ve erkek personeli ayırarak onları takip etmemizi istediler. Tek sıra halinde kapıdan içeri girerek uzunca bir koridordan yürüdük. Kızlar ve erkeklere ayrılmış olan yan yana iki odadan içeri girdik. Soyunma odasında üniformalarımızı bedenlerimize göre seçip aldık. Kırmızı, yakalarında altın sarısı kabartmalı işlemeler, önünde bembeyaz bir önlük, kenarları ise gipürlü oldukça şık formalardı. Altına siyah babetlerimizi giydikten sonra saçlarımızı toplayıp tüm takılarımızı çıkardık. Tabi kimlik ve telefonlarımızı da teslim ettik. Hepimiz görev alacağımız alanlara dağıldık.

ELIYS (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin