~7.3~

1.5K 238 70
                                    

Bütün gün kendi kendime önemsiz olduğunu, yok sayarsam belki de gerçekten yok olabileceğini söylediğim birisi vardı. Bana doğrulttuğu haset dolu bakışlar çıplak tenimde gezinen siyah örümcekler gibi ürpermemi sağlıyordu.

Eğer yalnızca bakarak bir insanı öldürmek mümkün olsaydı, şimdi hayatta olamazdım. Bana bu hissi veren kadın da kimdi?

Bugün tanıştırıldığım soylu leydilerden biri olsaydı kesinlikle yüzünü anımsardım ama onlardan değildi. Gün geceye dönmüş ve bu vakte dek beni selamlamaya bile zahmet etmemişti.  Çekinmeden gözlerini üzerime dikme cürretinde bulunmuştu. Bu gücü kimden alıyordu? Kendisini ne sanıyordu da bir düşese bu şekilde düşmanca bakabiliyordu? Ya deli olmalıydı ya da hayatı için endişe etmeye gerek duymayacak kadar Elisa karakteriyle bir yakınlığı vardı.

Onun farkında olduğumu anlaması için gözlerimi üzerine diktiğimde az önceye kadar gözlerinden yansıyan düşmanca duygularının üstü örtüldü ve bakışları yumuşadı.

Yüzünü gözleri haricinde sakınan yelpazesi, zarif bir bilek hareketiyle kapandı ve dolgun dudaklarındaki tebessüm açığa çıktı. Bu halini görünce sanki bir yanılsamanın içindeymişim gibi hissettirdi. Sanki masum bir kadını benden nefret ettiğini düşünerek boşu boşuna suçlamışım gibi... Eğer yüzündeki hoş tebessüm, mümkünmüş gibi beni daha da ürpertmeseydi bu şekilde düşünebilir, hislerimi sorgulamaya başlardım.

Kadın gerçek hislerini maskeliyordu.

Neden böyle bir şey yapmaya ihtiyaç duymuştu? Benim onun hakkındaki düşüncelerim onun için önemli olabilir miydi?

Kadının kim olabileceğine dair düşünmeye başladım. Kitapta dış görünüşleri keskin bir ayrım yapılabilecek şekilde detaylı yazmıştım, önemsiz bir yan karakter değilse kadını mutlaka tanımam gerekirdi.

Ona dikkatle baktım.

Kıvırcık kızıl kahve saçlarına, kavisli küçük burnuna, kemikli ve köşeli yüzüne, esmer tenine... Çok sıradışı bir güzelliğe sahip değildi. Onu diğer kadınlardan ayıran ve göze çarpmasını sağlayan tek fark kadının kuzeyli olmamasıydı.

Kadın uzun boyluydu. Dolgun vücut hatlarına sahip bir vücudu vardı. Sahip olduğu kıvrımlı hatları vurgulayan ancak günün anlamına da uygun siyah drapeli bir elbise giyinmişti.

Parlak kristal takıları, altın işlemeli ipekten yelpazesindeki egzotik kuş tüyleri ve takıp takıştırdığı nice mücevherle ne kadar zengin olduğu anlaşılıyordu. Ama kadını bir bütün olarak değerlendirdiğimde kadındaki uyumsuzluk bakan kişinin gözlerini zedeliyordu. Kelimenin tam manasıyla bir rüküşlük abidesiydi.

Bu özelliğiyle Kairos'un kadın hali gibi dersem yanlış olmazdı. Hatta tencere kapak kadar birbirlerine uyuyorlardı. Bu düşüncede takılı kaldım.

Onları yan yana görmediğim için birtürlü emin olamıyordum.

Kairos ile karısı pek çok soylunun da yaptığı gibi sözleşmeli bir evlilik yürütüyorlardı. Aralarında aşk yoktu. Yalnızca çıkarların bir araya getirdiği bir çiftlerdi. Bu yüzden şartlar gerektirmedikçe sosyete içinde bir araya gelmek gibi alışkanlıkları olmayabilirdi.

Kadın, Barones karakterine o kadar uyordu ki kendimi "Acaba?" demekten alamadım.

"Efendim?" Marcus onunla konuştuğumu sanmış olmalıydı.

Sanki çok normal bir durummuş gibi gülümseyerek "Kendi kendime konuşuyordum Marcus." dedim.

Cevabım onu tatmin etmemiş görünüyordu ama başka birşey söylemedi. Ben de tekrar ana odağıma döndüm ve o zaman merak ettiğim soruların cevabını öğrenmek için çok fazla beklemem gerekmeyeceğini anladım çünkü kadın, ardında onu takip eden iki genç kızla birlikte bana doğru geliyordu.

Elisa - Kehanetin AteşiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin