~2~

3.9K 492 36
                                    

Kimsenin yanıma yaklaşmasına izin vermeye niyetim yoktu. Yalnız kalmalı ve düşünmeliydim. Ancak ellerimdeki kesiklerden o kadar çok kan akmıştı ki  kan kaybından yığılıvermiştim. O an hizmetkarların arasından sıyrılıp gelen yaşlı bir adam, bana yaklaşmış ve doktor olduğunu söyleyip, kendisine güvenmemi istemişti. Kimseye güven duygusu besleyecek halde değildim ama beni tedavi etmesine izin vermek zorunda kaldım.

Doktor, ellili yaşlarının sonunda kır saçları olan uzun boylu bir adamdı. Üzerinden nane ve bilmediğim birkaç baharatın karışık kokusu yayılıyordu. Büyük ve sıcak elleriyle, küçük ellerimdeki kesikleri dikkatle temizliyor, içlerinde ayna parçalarından kalmadığına emin olmaya çalışıyordu.

Canım acıdığında istem dışı kısık bir ses çıkarttım. "Ah..."

"Hıı!"

Odanın öteki ucundaki hizmetkarların aynı anda nefes çekme sesleri duyuldu.

Doktorun elimin üzerindeki elleri dondu. Alnında birikmiş boncuk boncuk terlerden biri yanağına doğru aktı. Gözlüklerinin ardındaki mavi gözleri gözlerimle buluştu. 

"Üzgünüm, canızı acıtmak istemedim. Beni bağışlayın, Leydim." dedi ürkek bir tavırla. İnce dudaklarını birbirinin üstüne bastırdı ve bir beklentiyle yüzüme baktı.

Bu hali karşısında şaşırmış ve tepki vermekte geç kalmıştım.

Ne tepki vereceğimi beklerken adamın yüzündeki bütün kan çekilmiş gibi bembeyaz olmuştu ve elleri onu beklettiğim her saniyede bir önceki andan daha fazla titremişti. İşte o an bir şeyi fark ettim.

Doktor benden korkuyordu.

Hizmetkarlar benden korkuyordu.

Odadaki herkes çıldırıp, doktora bağırmamı, vurmamı, kafasına birşeyler fırlatmamı ya da en azından onu kovmamı bekliyordu. Yoksa bana duydukları korkuyu açıklamanın başka bir izahı olamazdı.

"Devam edin doktor, sorun yok." dedim halen alışmadığım çocuksu sesimle.

Doktor temkinli bir rahatlamayla işini yapmaya devam etti. Bense tedavim sürerken düşüncelere daldım. Bu insanlar Elisa'nın nasıl bir canavar olduğunu sanıyorlardı?

Doktor, tedaviyi uygulamaya devam ederken canımın acımaması için insanüstü bir çaba ve özen göstermeye devam etti. Ağlayıp, çığlıklar atmadığım ya da elime geçen her şeyi başına geçirmediğim için duyduğu büyük şaşkınlığı ve memnuniyeti, kırışıklarla dolu yüzünden okumak hiç de zor değildi.

Kitabımda Elisa'nın karakterine dair çok da detaylar yazmamıştım. Bazen başkahraman olan ağabeyi Marcus'a karşı kaba olduğu birkaç an vardı ama hepsi buydu. Elisa'ya dair tüm bilgiler Marcus'un onun hakkında düşündüklerine göre kaleme alınmıştı.

Marcus her ne kadar başkarakterlerden biri de olsa kardeşine karşı inkar etmediği bir kıskançlık duyuyordu. Bu onu gerçek bir insana yaklaştıran özelliklerinden biriydi...

Elisa'nın doğuştan sahip oldukları ve Marcus'un hiç sahip olamayacağı çok fazla ayrıcalık vardı. Marcus birgün kuzeyin efendisi olacak olsa da bu boşluklar asla doldurulamayacak türdendi.

Elisa'da Marcus'a bir şans vermemiş, onu ağabeyi olarak kabul etmemişti. Bu yüzdendir ki iki kardeş aralarında var olmuş mesafeyi korumayı tercih etmişlerdi. 

Marcus, bu mesafenin ne kadar da gereksiz olduğunu kız kardeşi ölmeden anlayamamıştı. Ona göre kız kardeşi Elisa, babasının bütün sevgisine ve ilgisine tek başına sahip olmuş kişiydi. İstediği ya da istemediği herşeye sahip, şımarık bir soyluydu... Öyleydi... Yoksa değil miydi? Marcus, bu soruyu ancak onun öldüğünü öğrendiğinde sorgulamıştı. Öyleyse bile bunun önemli olup olmadığını düşünmüştü.

Elisa - Kehanetin AteşiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin