5

55 6 0
                                    

-Beşinci Bölüm-

"Kahvaltı yapmayacak mısın?" Emma kot ceketini üstüne geçirirken Jules sormuştu. Havalar iyiden iyiye soğumaya başladığı için Emma boynuna dolamak için atkısını alıp almamayı düşünüyordu. Bir süre kararsız kaldıktan sonra atkıyı tekrar portmantoya bıraktı. Kat kat giyinmeyi sevmezdi, mümkün olduğunca ince kıyafetler tercih ederdi bu sebeple biraz üşümeyi göze almıştı.

"Lena'nın Yeri'nde yemeyi düşünüyordum." diye yanıtladı annesinin sorusunu. Jules'un ona verdiği anahtarı cebine atıp evin kapısını açtı.

"Ben de gelebilirim." Jules hevesle konuşmuştu.

Emma derin bir nefes alıp gözlerini yumdu. Onu terslemek istemiyordu ama iyi davranmakta gelmiyordu içinden. "Bugün biraz yalnız kalmayı tercih ederim." diye mırıldandı. "Onca yıldan sonra gelen bir alışkanlık olsa gerek." Kapıyı çekip dışarı adımını attı. Hava epey rüzgarlıydı. Daha şimdiden atkı almamanın kötü fikir olduğunu anlamıştı.

Bahçeden çıkıp Lena'nın Yeri'ne doğru adımlarken yolda Bayan Davis'i görmüştü. Kadına başıyla selam verip hızlı hızlı yürümeye devam etti. Eğer biraz yavaşlayacak olsaydı Bayan Davis'in susmayacağını biliyordu. Onu fazla tanımıyor olsa da kadının ne kadar geveze olduğunu anlamıştı. Biraz ilerleyebilmişti ki bu sefer Bayan Belitz'e yakalanmıştı ve ne yazık ki az önceki kadar hızlı bir şekilde kaçmayı başaramadı.

Bayan Belitz'i de atlattıktan sonra yürümeye devam etti. Lena'nın Yeri bulunduğu yerden görülebiliyordu ama bir türlü gitmeyi başaramamıştı. Bu kasabada yalnız kalmanın ne kadar zor -hatta imkansız- olduğunu düşünmeye başlamıştı. Şu an kendisi bir yabancı olmasına rağmen bir sürü göz tarafından izlendiğini hissedebiliyordu. Bayan Torrey'in birdenbire ortaya çıkan kızı, Emma...

Bu sabah yapmak istediği tek şey Jules'a görünmeden evden çıkmaktı fakat o da olmamıştı dolayısıyla sinirini gördüğü her insandan çıkarmak istiyordu. Dün annesiyle kısmen güzel bir an geçirmiş olsalar bile sabah uyandığında öfkeyle kalkmıştı yataktan. Jules'un yemek yerken söylediği sözlerden etkilenmiş, onun içten olduğunu düşünmüştü ve kısa bir anlığına gardını indirmişti. Şu an ise buna oldukça pişmandı.

Harper, Tulsa'ya gelmesi için onu ikna etmişti, geçmişiyle yüzleşmesi gerektiğini düşünüyordu. Epey etkileyici bir konuşma yaptıktan sonra Emma kendini buna hazır hissetmişti ama işler hiç Harper'la yaptığı konuşma kadar kolay gitmiyordu. Birbirine zıt duygular tarafından esir alınmış gibi hissediyordu. Kalbinin içinde iki tane kurtçuk varmış ve kalbini kemirmeye başlamışlar gibi bir his: Özlem ve öfke.

Dün annesiyle konuşmak, hayatından bahsetmek ona iyi gelmişti. Kısa bir anlığına birlikte geçirmedikleri bütün anları telafi edebileceklerine olan o cılız inancı güçlenmişti bile. Bu sabah itibariyle ise gerçeklik sert bir tuğla gibi üstüne çökmüştü. Hiçbir şeyin telafi edilebileceğini düşünmüyordu. Ailesinin başına o felaket geldiğinde Emma henüz dokuz yaşındaydı. Desteğe en çok ihtiyacı olduğu dönemde ne annesi ne de babası yanında olmuşlardı. Sanki başlarındaki bir yükmüş gibi onu fırlatıp atmışlardı. Okuldaki öğrenci etkinliklerinde, spor müsabakalarında, mezuniyet törenlerinde, doğum günlerinde onlar orada değildi. Yaşadığı heyecan verici anlarda, üzüldüğünde ve ağlamak istediğinde koşarak eve gelip çantasını attıktan sonra konuşabileceği bir ailesi olmamıştı. Büyükannesi ve büyükbabası onu hiç yalnız bırakmasalar da Emma onları o kadar fazla seviyordu ki kendi sorunlarını anlatıp onları kaygılandırmayı asla istemezdi.

Kendi kendini ağlatmak üzere olduğunu fark ettiğinde Lena'nın Yeri'ne gelmişti. Plakta Edith Piaf - Je Ne Regrette Rien çalmaktaydı. Emma tezgahın arkasında duran Bayan Redston'a "Merhaba Bayan Redston." diye mırıldandı. Demleme kağıdına kahve dolduran kadın Emma'ya gülümseyip "Bana Lena de." dedi. Emma boş masalardan birine oturup masanın üstündeki menüyü eline aldı. Kahvaltılıklara göz attıktan sonra tekrar yerine bırakmıştı. Tersinden kalkmıştı ve farklı bir şeyler deneyip beğenmeme ihtimalini göze almak istemiyordu. Masaya üstünde siyah mutfak önlüğü olan genç bir oğlan gelince "Peynirli omlet ve americano." diyerek siparişini verdi.

EvergreenWhere stories live. Discover now