2

88 6 0
                                    

-İkinci Bölüm-

Dün akşamüstü Bayan Belitz'in anlattıkları bir şekilde Jules'un zihninde yer etmiş olacak ki o akşam bahçeyi temizleyip eve girdikten sonra bilgisayarının başına geçti. Aklında bir konu yoktu ama içinde bir şeyler yazma isteği uyanmıştı. Ne yazık ki aklına yazacak hiçbir konu gelmeyince bilgisayarını kapatıp uyumaya gitmişti. Sabah uyandığında ise soluğu bahçesine giren ve çiçeklerini paramparça eden o üç küçük canavarın ailelerinin yanında almıştı.

En küçüklerinin isminin Mark olduğunu öğrenmişti. Çocuk sabahın köründe Jules'u kapılarının önünde görünce korkuyla babasının arkasında dikilmeye başlamıştı. Jules bahçesini nasıl talan ettiklerini, çocuklarına hiç terbiye vermediklerini ve bir daha böyle bir olay yaşanırsa polise haber vereceğini söyledikçe küçük çocuğun yüzü kıpkırmızı olmuştu. Bay Lewis -Mark'ın babası- utançtan yerin dibine girmiş gibi hissediyordu. Böyle bir durumun bir daha tekrarlanmayacağına dair yeminler ederek Jules'u bahçe kapısına kadar geçirmişti.

Diğer iki çocuğun ailesiyle de benzer bir konuşma gerçekleştirdikten sonra evin yolunu tuttu. Sokağa girdiğinde Bayan Davis'i evinin önünde görünce bu sabah ne kadar çok insanla konuştuğunu düşünmüştü.

"Bayan Torrey, müsait miydiniz acaba?" Jules bahçeden içeri girerken Bayan Davis sormuştu. "Yarım saattir dönmenizi bekliyorum."

Jules artık evde olmamanın da insanlardan uzak kalmak için yeterli bir mazaret olmadığını düşündü. "Müsaitim." diyerek anahtarı deliğe soktu ve kapıyı açtı. "Buyrun Bayan Davis." Kadın önden içeri girerken teşekkür etmişti.

Jules Tulsa'ya taşınalı neredeyse 10 yıl olmasına rağmen Bayan Davis'in bu eve sekizinci ya da dokuzuncu gelişiydi. Kadının gözleri salonda gezindiğinde her şeyin hala aynı olduğunu fark etti ve içinde o tanıdık kasvet duygusunu hissetti. Bu odaya ilk girdiği zaman da bunu hissetmişti. Sütlü kahve rengi duvarların üstünde birkaç tane tablo asılmıştı. Tarçın rengi koltukların altındaki püsküller sanki altında bir şey saklanıyormuş gibi bir hava yaratıyordu. Salonun köşesinde dört kişilik bir yemek masası vardı ki Bayan Davis onu her gördüğünde hayret ediyordu zira bu eve giren çıkan kimseyi görmemişti.

Jules orta sehpanın üzerinde duran boş kahve bardağını alıp "Kusura bakmayın," diye mırıldandı. "geleceğinizden haberim olmayınca..."

Bayan Davis gülümseyerek "Hiç sorun değil." dedi. Jules gözlerini devirmemek için kendini tuttu ve boş bardağı bırakmak için mutfağa gitti. Geri döndüğünde Bayan Davis cam kenarındaki koltuğa oturmuştu. Gözleri hala duvarlarda geziyordu.

"Ziyaret nedeniniz nedir?"

Bayan Davis bakışlarını hızla ona çevirdi. Merakını gizleme nezaketi göstermeden "Bayan Torrey merak ediyorum da," diye başladı. "etrafta hiç fotoğrafınız yok, sizi tanımasam yaşınızı anlamam imkansız, gençliğinizde ne kadar güzelsinizdir tahmin edemiyorum."

Jules bu kadının patavatsızlığından gerçek anlamda nefret ettiğini hissetti. "Fotoğraflardan hoşlanmıyorum." demekle yetindi. "Ziyaret nedeniniz nedir Bayan Davis?"

Kadın onu yaşı hakkında gücendirdiğini düşündü ama bu konu hakkında bir şey demedi. Yıllar içinde Jules'un huyunu az buçuk çözdüğüne inanıyordu. Eğer konuşursa daha çok gücenecekti. "Dün yaşananlar hakkınca konuşmak istedim Bayan Torrey. O kadar üzgünüm ki... İki en yakın arkadaşımın böylesine bir kırgınlık yaşaması beni derinden yaraladı."

"Bu kadar üzülmeyin, ben unuttum bile."

"Böyle söylemeyin ama Bayan Torrey, arkadaşlar sorunlarını birbirleriyle konuşarak çözmeliler. Elaine bu kadar hassas olmasa size karşı öyle çıkışmazdı."

EvergreenWhere stories live. Discover now