secrets

462 39 27
                                    

"harikaydı, dostum!" sirius kolunu en yakın arkadaşının omuzuna attı. bir önceki gece yaptıkları şakadan bahsediyorlardı elbette.

"evet, mükemmeldi! remus, dostum, hepsi senin sayende!" remus alçakgönüllü bir gülümseme sundu. yasak saatin başlamasına on dakika gibi kısa bir süre kaldığından adımlarını hızlandırdılar. kısa bir süre içinde ortak salona vardıklarında kalabalığı gören james başını eğdi, bu sene neden böyle olduğunu anlamlandıramıyordu. kalabalıktan rahatsız oluyor, çapulcular ve regulus dışındaki insanlarla konuşmaya bile çekiniyordu. bunu bu yaz olanlarla ilişkilendirmemeye çalıştı ama gerçeğin bu olduğunu o da biliyordu.

kalbinin hızlı hızlı çarpmasını umursamamaya çalışırken kısık sesle mırıldandı, "yatakhaneye çıkıyorum." sirius arkasından seslenecekti ki remus onu durdurdu. bu sene arkadaşında değişik bir şeyler olduğunun farkındaydı ama üstelemiyordu. anlatmak isteseydi anlatırdı zaten, zorlayarak onu daha da kötü hissettirmenin bir anlamı yoktu.

"remus, neden durdurdun ki beni? yorgun bile değildi, kendisini yatakhaneye kapatmasından hoşlanmıyorum." sirius sitem etti, neler olduğunu merak ediyordu.

"emin ol biz de hoşlanmıyoruz ama üzerine gitmemek daha iyi bir seçenek bence." sirius omuz silkti, morali bozulmuştu.

o sırada james yatakhaneye girmiş ve kıyısında olduğu atağını görmezden gelmek için elinden geleni yapıyordu.

"hayır, bu kez değil. dayanabilirim. bu kez yapmayacağım." kendi kendini telkin ederek geçirdiği birkaç dakikanın ardından küfür ederek adımlarını banyoya yöneltti. dayanamıyordu.

lavabonun altına sakladığı jilet kutusunu aldı ve içinden bir tane çıkarttı. titreyen elleriyle jilet kutusunu bırakırken sol kolunu sıyırdı ve yan bir şekilde kesikler atmaya başladı. 

kesik kesik nefesler alıken gözlerinden düşen yaşları umursamamaya çalıştı. birkaç dakika sonra kolu kanla kaplanmış bir şekilde jileti bıraktı. mermer zemine damlayan kırmızı sıvıyı izlerken sessizce ağlamaya devam ediyordu ama sakinleşmiş gibiydi.

bir süre sonra başı dönerek ayağa kalktı, asasıyla yerleri temizledi ve kolunu yıkadı. soğuk su kesik dolu koluna değince canı feci yanmıştı, ama ses çıkartmadı. kolundaki kanı durdurmakla geçen saniyelerin ardından cübbesini kolunun üzerine çekti ve banyodan çıktı.

"james, neyin var dostum? ağladın mı sen?" gelmiş olmalarını beklemediğinden şaşırmış bir şekilde arkadaşlarının yüzüne baktı. 

"james?" remus şu 'üzerine gitmeme' fikrinden vazgeçmiş görünüyordu, james'i kolundan tutup yatağa sürükledi. 

james yatağa oturmuşken üç arkadaşının ona bakmasından rahatsızdı. gerilmişti, kendini sorguya çekilmiş gibi hissediyordu.

"neler oluyor?" ilk konuşan sirius'tu. arkadaşı için oldukça endişeleniyordu.

"h-hiçbir şey." kelimeleri ağzından çıkarabilmeyi başardığına şükredecekti neredeyse.

"hadi ama dostum, bu sene bir şeylerin değiştiğinin hepimiz farkındayız."  üçü de james'e endişeyle bakıyordu.

"bakın, gerçekten bir şey yok, tamam mı? inanın bana." bunun üzerine daha fazla üstelemek istemediklerinden olacak ki susmuşlar ve başka konulardan konuşmaya çalışmışlardı.

-

sirius uyandığında saat henüz 3'ü gösteriyordu. pek de huzurlu bir uykudan uyanmamıştı, james için endişeleniyordu. james onun kardeşiydi, nasıl endişelenmesindi ki?

düşünceleri onu yiyip bitirirken derin bir nefes alarak kalktı ve banyoya doğru ilerledi. bir elini yüzünü yıkasa iyi olacaktı.

ortak kullandıkları banyonun kapısını yavaşça açtı ve arkasından geri kapattı. tam lavaboya doğru ilerlerken gözü yerdeki şeye takıldı.

"hayır..." düşündüğü şey olmaması için merlin'e yalvarırken eğildi ve üzerinde kan lekeleri bulunan jileti eline aldı.

"merlin, hayır, hayır." hızlıca banyodan çıktı ve james'in yatağına ilerledi. nefes alışverişleri hızlanmışken pek de huzurlu gibi görünmeyen bir uykunun kollarında olan en yakın arkadaşına göz gezdirdi. bakışları sol kolunun üzerinde durduğunda elini uzattı ve uyandırmamaya dikkat ederek pijamasını sıyırdı.

gördükleriyle donakaldı.

"dostum, hayır, yapmış olamazsın..." diye mırıldandı. çocuğun pijamasını düzelttikten sonra elindeki jileti çöpe attı ve camın yanına geçip bir sigara yaktı.

'neden, tanrım, neden? bizim bilmediğimiz ne olmuş olabilir?' düşünürken gözleri dolmuştu. acaba bunu diğerlerine söylemeli miydi? veya james'le bunun hakkında konuşmalı mıydı? bir şeyler yapmak zorundaydı ama ne yapması gerektiğini bilmiyordu.

"hayır... uzaklaş... yaklaşma..." james'ten gelen mırıldanmaları duyunca hemen oraya döndü, kabus görüyor olmalıydı.

çocuk rahatsızca kıpırdanıyor, derin derin nefesler alıyordu. sirius uyandırması gerektiğine karar verip tekrar arkadaşının yatağına gitti.

"james, dostum, uyan. yalnızca kabus görüyorsun." kısık sesle mırıldanmasına rağmen james sıçrayarak uyanmıştıç. hala kabusun etkisinde olacak ki etrafına bakınmış ve nerede olduğunu anlamaya çalışmıştı. karşısında sirius'u görünce dolan gözlerindeki yaşları geri göndermeye çalışarak derin bir nefes almıştı.

"iyi misin dostum?" işte bu bardağı taşıran cümleydi. james tek bir kelime etmeden hıçkırıklara boğulduğunda sirius beklemeden kardeşini kolları arasına almıştı.

plaster // jegulusWhere stories live. Discover now