Bölüm 53, Katlanır Öfke Zamanın Çemberinde

Start from the beginning
                                    

Sesinin karanlık kıvrımlarındaki korkunun tadını neredeyse alabiliyordum. Ah, neredeyse. Sanki ağzımı açsam o sonsuz korku yemişinden bir ısırık alsam tüm sorunlarım çözülecek gibiydi.

İçimdeki güç bundan tatmin oldu. Benden korkuyorlardı. Güzel çünkü ben de o an için kendimden korkuyordum. Çok uzun zamandır korkan bendim ve nihayet ilk defa dimdik durabilen ben olmuştum.

İleri doğru bir adım attım ama Rae'nin karanlığı anında önümü kesti. Gücü bir duvar gibi önümde yükselirken başımı yana eğdim. "Benden korkuyor musun?" diye sordum ama soruyu soran kesinlikle ben değildim, başka biriydi. Benim sesim hiçbir zaman bu kadar uhrevi olmamıştı. Ben hiçbir zaman kelimeleri bu kadar baskın ve acımasız telaffuz etmemiştim. Aksanımdaki ince tını doğma büyüme Troyalı olan bir kadına aitti, kendi şehrinde konuşulan daha yayvan aksanın aksine onunki daha kıvrak ve ölümcüldü.

Rae'nin karanlığı dalgalandı ama yine de orada kalmaya devam etti. Bana engel oluyordu. Şimdi savaş alanındaki tüm askerler geri dönmüş, Troyalılar şehrin duvarlarının ardına uzanıp savunmaya geçmişti. Savaş alanının ortasında sadece biz vardık. Başından beri aynı safta çarpışmış üç tanrı ve ben vardık.

Ben bir taraf mıydım yoksa bir silah mıydım o an için bundan bile emin değildim. Ölümcül hissediyordum, istediğim her şeyi o anda yapabilecek kadar güçlü ve yok edici.

Ne zamandır bu kadar dizginlenemez bir gücü içimde barındırıyordum?

Rae'nin karanlığı zayıflarken bakışları doğrudan benimkileri buldu. "Arsız ölümlü," diye fısıldadı. "İzin ver geçeyim."

O anda aslında Rae'nin karanlığının önümde dikilmesinin sebebinin beni durdurmak değil bana ulaşmak olduğunu anladım. Herkes benden kaçabilirdi ama o bunu yapmazdı. Rae hiçbir zaman benden vazgeçmezdi. Kendisiyle benim aramda bir seçim yapması gerekse hiç düşünmeden beni tercih ederdi. Beni.

Zihnim ve ruhum ona geçit vermek istiyordu ama gücüm bunu kabullenmiyordu. Gücüm öfkeliydi. Gücüm kendi mevcudiyetini kullanarak onu ezip geçmek isteği için Rae'nin karanlığına kızgındı ve bana yaklaşmasına izin vermeyecekti. Onun en güçlü yaratılış olduğunu bilmesine rağmen yine de ona kafa tutuyordu.

Tanıdık bir nal sesi duyduğumda etrafımdaki ateşten çember harlandı, yerden birkaç baş kadar yükselip gövdeme kadar ulaştı.

Phoiniks'in bedeni göründüğünde güç içimde kükredi. Onu çok iyi tanıyordu. Karşısında duran bu adam onu yönetmeyi ve ehlileştirmeyi çok iyi biliyordu. "Uzak dur," dedim yine bana ait olmayan o sesle. Konuşan gücümün kendisiydi, buna emindim. "Bastırılmaktan sıkıldım artık."

Phoinks'in toynaklarının öfkeyle yere sürttüğünü ateşten çemberimin arasından güçlükle de olsa gördüm. Gücüm beni onlardan ayırmaya çalışıyordu. Bana dokunmalarını istemiyordu. Yeniden kopup geldiği o köşelere zincirlenmek istemiyordu. "Kiminle konuşuyorum şu anda?" diye sorduğunda sesi dikkatli bir şekilde sakindi. Beni öfkelendirmeden neler olduğunu anlamaya çalıştığını biliyordum. "Eğittiğim kızla konuşmadığıma eminim."

Güldüm. "Ben hep o kızdım," dedim. "Sadece uzun süredir beni bastırmak için uğraşıyordu. Ama artık Leda öldü ve bu da dizginlerimden biri koptu demek oluyor."

Bedenimin içine hapsolmuş zihnim çığlık attı. Leda benden önceki gelindi, Seus'un annesiydi. Onun öldüğünü gücümün nasıl olup da bildiğine emin olamasam da doğruyu söylediğine emindim.

Bir ölüm daha. Neden bilmiyorum ama bu ölümün de benimle bir ilgisi olduğunu hissediyordum ve sebep olduğu acı ruhuma inen hançerler gibi keskin bir etki bırakmıştı.

ÖLÜ TANRININ ŞARKISI Where stories live. Discover now