Bölüm 26

142 14 1
                                    


"Hain." Dedi burnundan soluyarak. "Hiç değişmeyeceksin."

Aruğ 'de konuşmalarından farklıydı tutumu. O zaman hazırlıksız yakalanmış ve şaşkın gibiydi. Şu an tüm yüzsüzlüğüyle kendisine bakıyordu. "Sana uzun zaman önce de söylemiştim. Eğer bizimle olmayı seçseydin bu savaş o kadar kan dökülmeden sonlanabilirdi."

Onun bu yüzsüzlüğü karşısında öfkeden elleri yumruk olmuştu. Şuracıkta onu öldürmek istiyordu ama melek yanı buna engel oluyordu. Kendi türünün kanının ellerinde olmasını istemiyordu. "O zamanda da en doğru kararı vermişim demek ki. Asla böyle bir kanlı ittifaka boyun eğmem ben."

Aniden etrafı kahkahalarla çevrildi. "Bu yanıtları aradan geçen onca zamana göre değişmemesi ne kadar ironik. Demek ki beden ölse de ruhun aynı kalmış."

Ona doğru bir adım attı. Bu tavrı onu şaşırtmış olacak kıpırdamadan Azra'yı izliyordu. Tam önüne gelene kadar durup parmaklarını aniden boynuna doladı. Kocaman açılan gözlerine aldırmadan parmaklarını bastırmaya devam ediyordu. "Bunun geç bir yanıt olduğunu biliyorum ama kusura bakmazsın artık. Bunu o gün yapmalıydım. Beni Mikail'in karşısına yem olarak attığın gün."

Ellerine baskı uyguluyordu ancak bunu hiçbir önemi yoktu. Nefil yanı olsaydı asla ona karşı koyamazdı. O bir asildi, safkan bir melek. Ancak artık Azra'da güçlüydü.

Ellerini itmeye çalışıyordu. " Bı..bı..." ancak devam edemiyordu. Bir meleği boğarak öldüremezdi belki ama acı çekmesini sağlayabilirdi. Onun bu kadar kolay ölmesini istemiyordu zaten.

Bunu yapan o olmayacaktı zaten. Amacı sadece öfkeli gibi davranıp onu öldürmek istediğine inandırmaktı.

O anda üzerine doğru gelen zebanileri gördüğünde, sadece zihninden geçmesiyle devasa beyaz kanatları ortaya çıkıverdi. O denli parlaktı ki, cehennem kanatlarının ışığıyla nurlanmıştı. Bu zebanileri durdurmaya yetmişti. Onlar çömezdi, saf kan bir meleze karşı şansları yoktu. Üstelik o melek bu kadar öfkeliyken.

"Abel" dedi biri aşk dolu bir iniltiyle. Bu ses midesini bulandırıyordu. Ellerindeki meleği umursamadan o tarafa döndü. "Dur artık." Elbette duracaktı. Boel'i duvara doğru fırlattı. Çarptığı yerde bir göçük oluşmuştu ancak ona bir şey olmadığını biliyordu. "Bu iyi işte, senin bu ateşli intikamcı halin daha cezp edici."

Elini kaldırdı. " Ben asla ateşli olmam. Ben nurdan yaratıldım. Ben bir asilim ve tanrının izinden ayrılmayacağım. Senin gibi bir aşağı dünyalının emrine girmeye niyetim yok. Senin de bunu yapmana izin vermeyeceğim."

Bu yanıtı onu birkaç saniye şaşırtsa da aniden kahkaha atmaya başladı. "Sen bir başına bana karşı koyabileceğini mi sanıyorsun Abel? Yapma ama. Tamam, melek olabilirsin fakat bu kadar saf olamazsın."

Boel zorlukla yerden kalkmayı başarmıştı. Azra'dan uzak durarak "Bunu yaptığına pişman olacaksın Abel. Yine aynı aptallığı yapıyordun. O zamanda da yanlış tarafı seçmiştin şimdi de bunu yapıyorsun. Bu sefer öldürüldüğünde geri dönemeyeceğinin farkındasın değil mi?"

Gülümsedi Azra. "Bunu isterdin değil mi? Sana ayak bağı olamayacak bir yere gitmemi tercih ederdin?"

"Benim için fark etmez. İşime yaramayacaksan yok olmanla ilgilenmiyorum."

Ona doğru tehditkâr bir adım attı. "Karşında eski Abel yok. Ona göre konuş. Bir sonraki sefer hançerimle tanışmak istemiyorsan tabi."

Omzunda hissettiği sıcak temasla geriye baktı. "Beni hiç sevmeyeceksin değil mi?"

Omzundaki kolunu ittim. "Seni hiçbir zaman o şekilde sevmedim Şeytan. Ben daima Mikail'i sevdim. Benim alın yazım o. Tanrı bizi birbirimize bağladı. O ve be ayrılamayız gördüğün gibi de ayrılmadık. Onu bulan ben oldum. Benim yanımda güvende kaldı. Şimdi de benim yanımda..."

GÖKLER KILICIWhere stories live. Discover now