Hırsının sonucuyla o çocukla ilk başta düşman oldu. Harry Potter'ın hayatında kötü de olsa bir konuma sahip olmuştu. Yeterli gelmedi. Kaderin cilvesi de Draco'nun tarafında olacak onun bile hayal edemeyeceği bir çifti belirledi.

"Bundan sonra nereye gideceğiz?" diye sordu Draco. Gringotts'da teyzesinin kasasına izinsiz girmiş. Bir Hortkuluk çalmayı başarmışlardı. Bu macerada cincüce Griphook tarafından satılmış, aldıkları Hortkuluk'u yok edebilecekleri tek eşyayı kaybetmişlerdi ama iyimser olmaya çalışıyorlardı. Bir ejderhanın sırtında kaçmışlar ve uzaklaşmışlardı, şimdilik her şey iyiydi. "Bilmem, Hortkuluk'u aldık. Biraz dinlenelim bugün."

"En azından bunu boynumuza takmayız. Garip gözükürdü." dedi Ron. Hufflepuff kupasını alırken odadaki çoğalan ve aşırı sıcak nesnelerden dolayı acı hissetmiyorlardı. Rüzgarın esmesi iyi hissettiriyordu. "Ne olacak ona?" diye sordu Hermione, ejderhayı göstererek. "Hagrid'leşme, Herm. O bir ejderha kendi çaresine bakar, herhalde. Asıl kendimiz için endişeli olmalıyız."

"Ne demek istiyorsun?" diye sordu Harry. "Yani Harry'ciğim, sana bu haberi nasıl vereceğimi bilemiyorum ama Gringotts'a girdiğimiz bir ihtimal fark edilmiş olabilir." dedi Ron. Dördü de aniden kahkahalarla güldü. Bir kez başladıktan sonra durdurması zorlaştı. Gülmekten kaburgaları ağrımış ve acıkmıştı, Draco. Altındaki çimlere sırtüstü yatıp kendini dizginlemeye çalıştı. "Harbi nereye gideceğiz?" diye sordu Hermione, hala gülüyordu. "Artık bizden haberi vardır, bildiğimizi biliyordur."

"Belki korkudan söylemezler bile." dedi Draco kararlılıkla. "Genelde sinirleneceği şeyleri söylemiyorlar."

Yanıldılar. Dakikalar içinde Harry yara izinde kılıç darbesine benzer bir acı hissetti. Voldemort o kadar sinirliydi ki zihnini korumakta zorlanmıştı. Loş bir odadaydı şimdi, yarım daire halinde dizilmiş büyücüler arasında yerde, ayaklarının dibinde küçük bir cincüce konuşuyordu.

Cincüce, Hufflepuff kupasının alındığını söyledikten sonra öldürülmüştü. Voldemort'un siniri katlanmıştı, tüm Hortkuluklar'ı gidip kontrol etmesi gerekiyordu. Harry onun zihnindeyken aklından geçirdiği yerler ile küçük dilini yutacaktı. En son Hogwarts'ı düşünmüştü, biliyordu. Harry aylar önce bir Hortkuluk, Hogwarts'ta derken içten içe haklı olduğunu biliyordu.

O gece o tepede kalmalarına izin vermedi. Acele edip Hogwarts'a Voldemort'tan önce gitmeleri gerekiyordu. Hepsi pelerinin altına sığamayacağı için pelerini sadece Harry kullandı. Diğer üçüne Hermione güzel bir Hayalbozan Büyüsü yapmayı başarmıştı. Hogwarts'a gidiyorlardı.

-----

"Violet! Uyan!" Soğuk suyun yüzüne çarpmasıyla Violet nefes nefese, sıçrayarak uyandı. Hala rüyasında olmadığını fark etmesi biraz zamanını aldı. Kafasını elleri arasına almış duruyordu, üstüne su döken Fred'e kızacak enerjisi yoktu. Zaten Fred'e bakamıyordu, rüyası aklına geliyordu. "Seslendim, uyanmadın. Terliyordun ve ateşin çıkınca bu çözümü buldum." dedi Fred, Violet'in tepkisini bekliyordu.

"Bir bardak su alabilir miyim?" dedi Violet. Boğazı kurumuştu ve gerçekliğe döndüğünü anlamak çok zordu. Fred kafasını sallayıp odadan çıkarken Violet de yataktan kalktı. Odasından bir an önce çıkmak istiyordu.

Bir aydır Lupin Malikanesi'nde eskisi gibi yaşıyor, küçük Teddy'e bakıyordu. Violet, buraya geldiği gece ikizleri görmüştü. Arkadaşlarını gördüğü için mutluluktan havaya uçmuştu. Anlık bir kararla Fred'i öpüp sonrasında olan her şeyde mutluluğun tuzu biberi olmuştu. 'Bunu yapmanı bekliyordum.' demişti Fred ona. Bir aydır, aslında bu rüyaya kadar, bir savaşın yakınında olduklarını bile unutmuştu. Burada Fred, George, Hope, Ginny, Remus, Tonks ve küçük Teddy ile en güzel günlerini geçiriyordu.

Violet BlackWhere stories live. Discover now