1.

435 26 5
                                    

Özenle şekil verip su dalgası yaptığım uzun, gür saçlarımı sırtımda topladım. Aynadaki yansımamı gördüğümde memnuniyetle gülümsedim. Makyajım abartı da olmamıştı. Çok sade de olmamıştı. Tam istediğim gibi görünüyordum. Dizimin altına gelen siyah elbisemi çekiştirip ayağa kalktım.

Normalde evde makyaj yapmazdım. Ama bugün benim için önemli bir gündü. Kocamla güzel bir akşam yemeği yiyip vakit geçirecektim. İşleri yüzünden iki gündür eve gelmiyordu. Onu çok özlemiştim. Her akşam yüzünü görmeye alıştığımdan iki gündür gözüme uyku bile girmiyordu. Karşımdaki duvarda asılı duran saate baktığımda eve gelmesine bir saatinin kaldığını fark ettim. Bir saat önce aradığımda iki saate evde olurum, bir isteğin var mı demişti. Ben de isteğimin olmadığını söyleyip, sen gel yeter demiştim.

O geldikten sonra gerisinin bir önemi yoktu. Yatak odasında daha fazla oyalanmayıp mutfağa adımladım. Saatler öncesinden hazırladığım yemekleri masaya taşıdım. En sevdiği yemekleri yapmıştım. Dumanı tüten mercimek çorbasını karıştırıp kepçeyi tekrardan tencerenin içine bıraktım. Servis tabağına aktardığım yaprak sarmalar, el açması börekler, içli köfte, salata, her şey tam da istediğim gibi görünüyordu.

Eskiden yemek yapmayı çok bilmiyordum. Evlendikten sonraki üç aylık süre zarfında çok yol kat etmiş, bir sürü yeni yemek yapmayı öğrenmiştim. Mantı açmayı bile becermiştim. İşin ucunda Osman olduğunda her şeyi yapabileceğime inanıyordum. İnsan gerçekten sevdiği için aklına bile gelmeyecek şeyler yapabiliyordu. Annesinin el bebek gül bebek büyüttüğü ben bile bir sürü fedakarlık yapmıştım. Başkası için kılımın bile kıpırdamayacağı şeyleri, söz konusu sevdiğim adam olduğunda bir saniye bile düşünmeden yapıyordum.

Sofrayı hazırladıktan on dakika sonra kapı çaldı. Hemen ayağa kalkıp üstümü başımı düzelttim. Saçlarımı önüme alıp göğsümden aşağı saldım. Hızlı adımlarla kapıya yöneldim. Söylediğinden erken gelmişti. Elini tekrar zile basmak için kaldırdığı esnada kapıyı açtım. Havada asılı kalan elini kapıyı açmamla aşağı indirdi.

"Hoşgeldin." Dediğimde sıcak gülümsememi ondan esirgemedim. Dalgın bakışları yerde gezinen kocam gülüşümü görmemişti. Bu duruma bozulsam da hemen kendimi toparlayıp geçmesi için kenara çekildim. Kısık sesle 'hoşbuldum' dedi. Ayakkabısını kapının portmantoya koymak için uzandığında hemen uzanıp ayakkabıyı elinden aldım. "Sen geç içeri. Ben hallederim." Başını sallamakla yetinip içeri geçti. Ayakkabıyı dolaba koyduktan sonra kapıyı örttüm. Banyoya yöneldiği esnada ona yetiştim. "Duştan sonra hemen mutfağa gel. Çok güzel yemekler yaptım."

"Hiç gerek yoktu. Zahmet etmişsin." Dediğinde hevesimi kursağımda bırakmasını umursamadım. O hep böyleydi çünkü. Sanki yaptığım her işte bana zahmet veriyormuş gibi hissediyordu. Ben onun eşiydim. Bu işleri yapmak benim görevimdi. Görevim olmasa da yapardım zaten. Onun için yaptığım hiçbir şey bana zahmet vermiyordu. Aksine onun için bir şeyler yapmak beni mutlu ediyordu.

"Zahmet etmedim. Alt tarafı yemek yaptım. İtiraz istemiyorum. Duştan sonra hemen gel."

"Çok yorgunum. Uyusam olmaz mı?"

"Yemekten sonra uyursun." Diyip orta yolu bulmaya çalıştım. Bu sefer itiraz etmeyip başını olumluca salladı. O banyoya girdiğinde ben de odamıza yöneldim. Duştan sonra saçlarını kurutmayacağını bildiğimden dolaptan baş havlusu çıkardım. Havluyla kurulardı en azından. Elimde havluyla odadan çıkıp mutfağa girdim. Sandalyeye oturup havluyu kucağıma aldım.

Yaklaşık yirmi dakika sonra yanıma geldiğinde saçlarından yayılan güzel koku burnumun direğini sızlattı. Bu şampuandan yayılan bir koku değildi. Bambaşka bir şeydi. Onun güzelliğini, kokusunu anlatabileceğim kelimeler benim lügatımda mevcut değildi. Ama kalbimde bolca anlatacak şey vardı.

ÇİRKİNİN GÜZELLE İMTİHANI Onde histórias criam vida. Descubra agora