Merkezin dışına çıkan adamın arkasından bakmayı bırakıp Dilara'ya döndüm. Dizlerimin üstüne çöküp onunla konuşmak için bir hamle yaptım ve, "Seni çok iyi anlıyorum!" dedim kısık bir sesle. Bir kaç saniye bekledi daha sonra gözlerini uzun kirpiklerinin arasından saliselik bir süreliğine bana çevirir gibi oldu ama anında yine aynı noktaya dikti mavilerini. Uzun, üzüm karası saçlarının uçları bulunduğu pozisyondan dolayı bacaklarına değiyordu. Derin bir nefes aldım ve yüzünü görebilmek için başımı hafif eğdim. "Biliyor musun, bazen ben de onu hiç duymuyormuş gibi yapmak istiyorum!"

Ani bir hareketle başını kaldırdı, okyanus mavisi gözlerinde yorgunluk ve tedirginlik vardı. Ürkek diyemem çünkü Dilara kendisine dışarıdan bakanlara ürkek değil saldırgan biri olduğu izlenimi veriyordu. Uzunca bir süre öylece yüzüme baktı. Aramızdaki bu sessizliği bozan taraf yine ben oldum. "Fazla sert biri, insan bazen ona cevap vermeye korkuyor," dedim onu konuşturmaya çalıştığımı belli etmeyerek. Dilara'dan bir tepki bekliyordum. Başını kaldırıp bana bakması bile bir tepkiydi fakat bu benim için yeterli değildi. Ben Rüzgâr gibi korkunç biri değilim, benimle konuşmalı!

Dizlerim acımaya başlamıştı, sıkıntıyla hareketlenip ayağa kalkmaya yeltenmiştim ki, "Korkmuyorum!" dedi. Bunu söylerken sesi genizden, cızırtılı bir şekilde çıkmıştı.

Kalkmaktan vazgeçip bağdaş kurarak yere oturdum. Donuk bakan gözlerini benden bir saniye bile ayırmadan hareketlerimi takip ediyordu. Usulca ellerimi yüzüne doğru getirdim ve onu daha net görebilmek için yüzünü kapatan saçlarını iki elimle yana doğru çektim. Bu kısa süreli temasımdan rahatsız oldu ve kendini biraz geriye çekti, ürkütücü gözleri hâlâ üzerimdeydi. Saçlarını çekince bebeksi yüzü ortaya çıkmıştı. Fındık gibi minicik bir burnu dolgun dudakları vardı. Güzel bir kızdı fakat fazlasıyla bakımsızdı. Acaba saçları ömründe bir kez olsun tarak yüzü görmüş müydü?

Yerde bağdaş kurmuş bir şekilde oturuyordum ve ellerimi Dilara'nın dizlerine koyup samimi bir tavır takındım. "Bu mümkün değil, çünkü o çok korkunç biri," dedim burun büküp tiksinircesine bir hareket yaparak. Bu kez ona dokunmamdan rahatsız olmamıştı. Belki de gerçekten onu anladığımı ve söylediklerine hak verdiğimi düşündüğü için rahatsız olmamıştı. Göz bebeklerinin etrafındaki beyaz yerler sanki günlerdir hiç uyumamış gibi kıpkırmızıydı. Gözlerini iyice açarak bana doğru yaklaştı ve, "Ölüler korkmaz!" dedi. Bunu söylerken sesini korku filmlerindeki gibi boğazından korkunç bir şekilde kalın çıkarmıştı.Söylediği şeye gerildiğimi itiraf etmeliyim. Sanki gerçekten ölüymüş gibi, beni korkutmayı başarmıştı. Oturduğum yerden ürkek bir şekilde hafifçe geriye kayarken gözlerim merkezin içini tarıyordu. Olcay'ı hâlâ görememiştim. Nerede kaldı bu Rüzgâr?

Eğer o yokken Olcay gelirse bu sefer hiç yapmadığım bir şeyi yapar, büyük olay çıkarırım!

Durduk yere kalitemi bozmak istemiyorum.

Sıkıntılı bir şekilde ellerimden destek alarak usulca ayağa kalktım. Dilara'nın ses tonu, söyledikleri ve bakışları beni biraz germişti. Deminden beri gözlerini üzerime dikmiş, kirpiklerini bile kırpmadan bana bakıyordu. "Kafan..,"dedi başını dahi kaldırmadan kirpiklerinin arasından kafama bakarak." Niye öyle?"

Ellerimle istemsizce kafamı tuttum."Ne var ki kafamda?"

Son derece ağır hareketlerle ayağa kalktı ve bir adım atarak burnumun dibine kadar yaklaştı. Nefesimi tuttum, kalp atışlarımın sesini duyabiliyordum. Yavaş hareketlerle ellerini saçlarıma sürmeye başladı. Sanki iğrenç bir şeyi inceliyormuş gibi saçlarımı küçük tutamlara ayırıp bırakıyor,kaşlarının kavisi havalanmış bir şekilde hafifçe yüzünü buruşturarak saçlarımı inceliyordu."Kanlar akıyor!"

FÜGWhere stories live. Discover now