Çadırın dışında koruma görevinde olan Remus'u gördüğünde onun yanına yürüdü. Yanında yavaş yavaş yürürken gülerek, "Haberin olsun, evlendirildim." dedi. Remus'un gözleri faltaşı gibi açılınca güldü. "Şakaydı, şu Muriel Teyze ile tanıştım sadece. Bana biraz fazla bayıldı."

"Ondan kaçmayı başarabilmen bile bir mucize." dedi Remus gülerken. "James ve Lily'nin düğününe de gelmişti, kabustu." Beraber güldüler. "Nedimenin neden hala içeri girmediğini sorabilir miyim acaba?"

"Daha gelin bile girmedi! Hem orası çok sıcak." diye yakındı. "Küçük pervanem beni orada kurtarmaz."

"Birazdan başlayacağı için orada olmak zorundasın ama. Ben devriyeye devam ediyorum ve sen içeri giriyorsun." Violet içeri girmeden önce Remus'a dilini çıkardı. Söylene söylene içeri girdi. Ön sıradaki yerinde Fleur'un girmesini beklemesi gerekiyordu ve sonra diğer nedime ve sağdıçlarla beraber platforma çıkacaklardı. Yemin işleri bitince de eğlence başlıyordu.

Fred, George ve Hope yanına oturdu. Fred kaşlarını çatmış, anlamamazlıkla havaya bakarken George ile Hope kendilerini kahkaha atmamak için zor tutuyor gibiydi. "Az önce Muriel Teyze, senin ya benimle ya da 'Charles' ile evlenmen gerektiğini söyledi. Charles kim be?" Violet de güldü. "Charlie'den bahsediyor. Ona göre evlilik yaşım gelmiş sanırım, uzun bir hikaye anlatıyordu da kaçtım."

Tören müzikleri çalmaya başladı ve çadıra ilk olarak Bill girdi. Öyle yakışıklı gözüküyordu ki sanki Greyback ile hiç karşılaşmamış gibiydi. Sağdıçları Charlie ve işyerinden arkadaşı ona katılırken müziğin sesi değişti ve daha yumuşak bir ton çalmaya başladı. Böylece ışıl ışıl gelinliği ve elinde buketiyle bir melek gibi gözüküyordu. Taç, Muriel Teyze'nin söylediği her şeyin aksine mükemmel duruyordu. Gabrielle ve Violet onun ardındaki yerini alırken beyaz saçlı ufak tefek bir büyücü Bill ve Fleur'un arasında duruyordu.

"Bugün burada iki sadık ruhun birleşmesini kutlamak için toplandık..." Zaman Bill ve Fleur için durmuşa benziyordu. Gerçekten öyle olacak ki 'Evet.' dışında ağızlarından kelime çıkmadı, birbirlerini saf hayranlıkla inceliyorlardı.

Yemin süreci bittiğinde hem müzik hem ışıklar sırasıyla değişti. Sıralarca dizilmiş sandalyeler kaybolurken ortaya çıkan dans pistiyle konuklar memnundu. Önce yeni evli çift yavaş dansa başladı. Yeminlerin edildiği sırada olan hayranlık ifadeleri hala yüzlerinde okunuyordu.

Gelen öksürük sesiyle Violet sesin kimden geldiğine baktı. Kendisine elini uzatmış bir Fred Weasley beklemiyordu. Gülerek elini tutup yavaş müzikte sallanmaya başladıklarında Violet, "Fransız kızları bakmadı mı yoksa?" diye sordu alayla. Sesindeki kıskançlığı fark ettiğinde boğazını temizledi. "Oysaki senden hoşlanmış gibiydiler."

"Eh, benim kalbimde tek bir Paris güzeline yer var diyelim." Fred, Violet'i etrafında döndürdü. "Muriel Teyze'nin planı da kafama çok yattı, bence evlenmeliyiz."

"Yine mi bu konu?" Violet gözlerini devirmesine rağmen güldü. "Sen ve ben asla olmayız, Fred." Fred sesini incelterek onun dediklerini taklit ettiğinde omzuna bir yumruk yedi. "Tamam, tamam! Vurma bir daha, yumruk yapıyor bir de hiç acıtmıyormuş gibi."

"Öpeyim de geçsin istersen, kocacığım?" Violet'in dediğiyle duraksadığında Violet bu oyunu bir sonraki hamleye taşıdı. Fred'in yanağına bir öpücük kondurduğunda Fred saçlarıyla aynı rengi almıştı. "Ateşin mi çıktı, kocacığım?"

"Sen dalga geçiyorsun ama ya..." Fred silkelendi. "Gün gelecek ben güleceğim, bak gör."

"Bu kararlı oluşunu yükselen aslan olmana-" Violet cümlesini tamamlayamadan dans pistinin ortasına büyük ve gümüş bir vaşak geldi. Dans pistindeki herkes donakalırken birkaç kişi bir patronusun geldiği fark edememişti bile. Patronus durdu ve sonuna kadar açıldı. Kingsley Shacklebolt'un kalın ve derin sesi duyuldu. "Bakanlık düştü. Scrimgeour öldü. Geliyorlar."

Violet BlackWhere stories live. Discover now