Aç kurtlar sofrasına bırakılan kuzu şiş

Start from the beginning
                                    

"Saçmalamayı kes ve çantayı onlara ver." Bunu 'Saçmalama Bihter biz zenginiz' tonlamasıyla söylediği için elimde olmadan o dizi sahnesini kafamda canlandırmıştım bile. Kafamdaki Adnan Ziyagil sırası olmamasına rağmen 'Oğlum o senin yengen, yengen.' diye alışıldık repliğini dile getirdiğinde tam da Bihter 'Tabii siz anneleri tarafından size emanet edilen çocuklar-' diye başlamıştı ki...

"Oyalanma! Çantayı ver!" Kaçınılmaz sonum belki de bu çantayı vermekti ama ben şansımı sonuna kadar zorlamakta kararlıydım. Genelde böyle anlarda biri kurtarmaya gelmez miydi? Ana karakter olmadığım için mi hep böyle boktan şeyleri kendim halletmek zorundaydım?

Bu kader adil değildi. Önce nasıl olduğunu anlamadığım bir şekilde araba bozuluyordu sonra da yakında demelerine rağmen Allah'ın unuttuğu bir yere yürümeye başlıyordum. Ve şimdi ise haydutlar çevremizi sarmıştı.

Neden Her şey bu kadar talihsiz olmak zorundaydı? Arabacının güvenli olduğunu söylediği yöntem bu muydu yani? Ayrıca bu nasıl bir şanstı Allah aşkına! Bu haydutlar tüm gün ağaçlara saklanıp zengin ve salak olan zayıf insanların buradan geçmesini mi bekliyordu? İşleri rast gidiyor muydu yoksa siftahları biz miydik?

Kafamın içindeki Vikingler Viki burnunu kaşımaya başladı. Aniden bir farkındalık yaşadım. Gözlerimin önünde bir ampulun yandığını hissettim. Ampüllerle aram iyi olmasa da bu sefer iyi bir şeyin habercisi olabilirdi.

Kendimi Sherlock Holmes okurken, Sherlock'dan da önce davayı çözmüş, televizyonda 'Kim milyoner olmak ister' izlerken babamın bilemediği soruya doğru cevap vermiş, sınıfın en zeki çocuğunun bile bulamadığı cevabı bulmuş gibi hissediyordum.

Uzatmanın manası yok. Bir işe yarayacağına emin olmasam da lanet olası zekam sayesinde bilinmezi buldum sanırım.

Murphy kancığının oyunları olsa bile tesadüf olamayacak kadar rezalet bir durumdu. Benim için bile bu fazlaydı. Genelde talihsizlik anlayışım kafama kuş sıçmasıydı. Hangi ara o noktadan haydutlar tarafından rehin alınmaya gelmiştim? Bu yüzden tesadüf değildi. Ayrıca o adamın saçma sapan birbiriyle uyuşmayan kelimeleri bu fikrimi daha da sağlamlaştırıyordu. Güvenli ve kısa bir yol olduğunu söyleyip ısrar etmişti. Şüphelenmem için yeterliydi.

"Arabacı ile iş birliği içinde misiniz?" Durdum ve gururla birilerinin beni takdir etmesini bekledim. Birbirinin kopyası gibi görünen haydutların hepsi de aynı şaşkın ifade ile bana bakıyordu. Zekam karşısında eğilin sıradanlar!

Daha sonra önümdeki haydut kaşlarını kaldırdı.

"Vay... Tebrikler gerizekalı?" Pek de beklediğim türden bir takdir olmadığı için bozulduğumu saklayamadım. Birilerinin mükemmel çıkarım gücüm karşısında eğilmesini, hiç olmazsa alkış tutmasını bekledim. Ancak kimse bana hayran olmuş gözlerle bakmıyordu. Nasıl ya?

"Kendini lanet olası bir dedektif hikayesinde mi sanıyorsun? Bunu bilmen sadece seni öldürmem için sahip olduğum nedenlere bir yenisini ekler." Hadi ya. Sanırım ben salaktım. En sevdiğim aktivite kendi kuyumu kazmaktı. Dahilerin en büyük talihsizliği de salak olacak kadar zeki olmalarıdır.

Muhtemelen biz soyulduktan sonra arabacı gizli haydut hayatına devam edecekti. Onun bize ihanet ettiğini bildiğimiz için gidip şikayet etme ihtimalimiz vardı. Nasılsa yüzünü ve kimliğini biliyorduk. Bizi yaşatmak iyi olmazdı yani. Arabacı yakalanırdı. Ampulun iyi bir işaret olmadığını anlamalıydım. 

Ah, zeki kafam ah! Ne geliyorsa başıma bu sivri zekâmdan geliyordu. Mesela hırsızların çok zeki olduğunu söyleyemezdim. Süper-kahraman filmlerindeki gibi küçük bir maskeyle kimliklerini gizlediklerini mi sanıyorlardı? İstemeyeceğim kadar zeki olduğum için, bende o aptal halkın kör gözleri yoktu. Tekrar karşıma çıksalar bir güzel tanırdım. Belki de tekrar karşıma çıkmayacaklarına emindiler.

Hayalet kız, cep problem ve var olmayan babasıWhere stories live. Discover now