27. BÖLÜM / BİR İÇİMLİK NEFES

618 88 9
                                    

Akıl ile kalp savaşa başladığı vakit bir kazanana ihtiyaç duyarmış ruh. İyi ya da kötü ayırt etmeden içgüdüleri yönetirmiş. Nefis dediğimizde tam olarak burada girermiş devreye. İnsanın özü ruhu, ruh ise kayıp bir nefestir. Ruhun terbiyesi ise nefsin gücündedir.

Nefsine yenilen nice insanlar gibi o da bir anlık gafletin bedelini çok ağır ödüyordu. Öfkesi mi kördü yoksa hırsı mı belirsizdi. Sonrasını hiç düşünmemiş, yarım bir hafızanın oyunuyla almıştı eline bıçağı. Eğer ki elinde tuttuğu bıçağın kendi sonunu yazacağını bilseydi değil bıçağı eline almayı, Savaş'ın karşısına dikilmezdi.

Kim, bile isteye kendi kalbini yerinden söküp alabilirdi?

O da almazdı. Nitekim sırf canını daha fazla yakmasınlar diye onu unutmayı bile göze almış bir kadındı o. Daha çok acı vereceğini bilmeden...

Diğer yarısı soğuk bir odanın dondurucu gözlerinden birindeyken o ölümü beklemekteydi. Teni canlılığını yitirmiş, bir anda soluklaşmıştı. Göğsündeki kablolar başucu monitörünün uğursuz sesiyle senkronize olmuş bir vaziyetteydi.

Acının insan kalbine ne denli zararlı olduğunu bilmek ayrı şeydi bu anı deneyimlemek apayrıydı. Acıya dayanamayan kalbi diğer yarısına ulaşmak için acele ederken almaktan nefret ettiği nefesi geçirdiği kriz sonrası almaya da devam ediyordu.

Bilinçsizdi.

Hayata dair bir beklentisi kalmamıştı.

"Ne zaman uyanır?"

Düşünceli sesi duyan Seçkin, Diyar'ın kan toplamış tırnak uçlarından gözlerini ayırarak onun rengi çekilmiş yüzüne çevirdi. Gözlerinin altı bir anda koyu halkalarla bezenmişti sanki.

Zayıf bedenin elinin üzerindeki damar yolunu işaret parmağıyla okşarken yanağına doğru süzülen yaşın boynuna doğru yol aldığını hissetti.

Neye daha çok yanacağını şaşırmış bir haldeydi. Küçük bir çocuk gibi omuzlarını silkti. Diyar istemezse hiç uyanmazdı.

"Diyar benim çocukluğum, genç kızlığım ve daha birçok şeyim Alparslan. Oyun arkadaşım, okul arkadaşım. Biz onunla hiç ayrılmadık. Bir şekilde hep bir aradaydık. Okulunuz diyeceksin; o da okulumuz farklı olduğu içindi. Yine aynı şehirdeydik, aynı şehrin havasını soluyorduk. Aynı evin içinde olup da bir olmaz mı insan? Hacettepeli diye o zamanlar bana diklenen kadının bugün aynı inatla hayata diklenmesini istiyorum sadece. Ben onun kadar sevemedim. Duramadım hiçbir şeyin arkasında. Onun sevdiği gibi nasıl sevilir bilmedim."

Ağlamaktan sesi kısılmıştı ama yine de kendini konuşmaktan alamıyor, boğazına düğülüp kalmış cümleleri atmak istiyordu.

"Abim..." dudaklarını arasındaki hıçkırığı bastırıp zorlu bir soluk aldı. "Abim, kardeşim dediği adamın kardeşine körkütük âşık olmayı yediremediği için çok görmezden geldi onu. Oysa abimin ona nasıl baktığını onu ilk defa gören insan bile anlardı. Öyle büyüktü aşkı. Ses tonu hafif kırık olsa sebep olanı bulmak isterdi. Bulurdu da. Birbirilerini kendilerinden bile sakınırlarken şimdi bu olanlar..."

"Seçkin'im."

"İki sene önceye dönmek istiyorum Alparslan. O günü hiç yaşamamış olmayı çok istiyorum. Diyar'ın eski canlılığını, herkese kök söktürdüğü günlere dönme imkânımız olsa..."

"Bu onların sınavı güzelim."

"Onlar bu sınavı kaybetti."

***

Diyar tepesinden duman çıkarak Savaş'ın yanından ayrıldığı an abisiyle baş başa bıraktığı kız aklına anca gelebilmişti. Ama ondan yapacak olduğu bir şey vardı.

KARANLIKLAR İÇİNDEDonde viven las historias. Descúbrelo ahora