Bunu söylerken sesim titredi, gözlerim nemlendi. Yaşadıklarım ve yaşayamadıklarım ne zaman aklıma gelse içimi keskin bir sızı esir alıyordu.

"Neler oldu geçmiş de?"

Sorduğu soruyla kaşlarım çatıldı. Beni geçmişimle ilgili konuşturmaya çalışıyor gibi bir hali vardı. Oysa ben, değil konuşmak hatırlamak bile istemiyordum. Hiç kolay değildi yaşadıklarım. Yaşayamadıklarımın eksikliği de hayatım boyunca yakamı bırakmayacaktı. "Hiç," dedim başımı öne eğerek. "Hiç bir şey olmadı!"

Oturduğu yerden ellerinden destek alarak bana doğru yaklaştı ve ellerimi tuttu. Boş gözlerle yüzüne bakıyordum. "Şeker," diyerek konuşmaya başladı. Yüzünde, acımayla endişelenme karışımı bir ifade hakimdi.

"Hasta olduğunun farkındasın değil mi?"

Bunu söylerken İçinde merhamet barındıran bir ifade vardı yüzünde. "Hasta derken?"

Hasta kelimesini duyunca biraz gerildim. Güneş de bana sürekli sen hastasın diyordu. Davranışlarımın tuhaf olduğunu ve bir doktora görünmem gerektiğini, bazen sinirlenince bazen de sakin zamanlarda endişesini belli ederek bana hastasın diyordu.

"Geçmişinde neler oldu bilmiyorum ama, yaşadığın travmalar seni hasta etmiş. Dissosiyatif Füg diye bir hastalık duydun mu hiç?"

Dissosiyatif Füg!

"Hayır, duymadım!"

"Hastanede ilk tanıştığımız gün kendini doktor zannedip odama girmene ve iki gün önce kendini Servet diye bir adamın karısı zannetmene neden olan işte bu hastalık."

Böyle bir hastalığın varlığından bile habersizdim. Yaşadıklarımın normal şeyler olmadığının ve bir hastalığın pençesinde olduğumun farkındaydım elbet, ancak ne olduğunu bilmiyordum. Bununla ilgili bir doktora danışmayı hep düşünmüştüm ama bir türlü harekete geçmemiştim.

"Bu sebeple," derken endişeli bir şekilde bir elini elimden çekip saçını enseden yukarı doğru sıvazladı ve daha sonra tekrar elimi tuttu, "Artık tedavi olman gerekiyor!"

Bunun bir tedavisi varsa tabii ki itiraz edecek değildim. Ben de yaşadığım gelgitlerden kurtulmak istiyordum. Girdiğim bu ruh hali hayatımı fazlasıyla zorlaştırıyordu. "Bunun bir tedavisi var mı peki?"

Benim gibi değişik bir kızın, sıradan bir hastalığı olması beklenemezdi. Her şeyim gibi hastalığım da bir tuhaftı. Adını ilkkez duyduğum bu hastalığın bir tedavisi olmalıydı.

Tebessüm ederek uzunca bir süre yüzüme baktı. Bu bakış beni yine işkillendirdiği için ellerimi ellerinden hızla çektim. Bu ani hareketim karşısında başını iki yana sallayarak gülümsemeye devam etti. Onun bu tavırlarından huylandığımın farkında gibiydi. Daha sonra yine iç çekip ciddi bir ifadeyle yüzüme baktı.

"Sana karşı dürüst olacağım Şeker. Seni ilk başta yanımda işe alırken aslında amacım hastalığını gözlemlemekti,"dediğinde şaşkınlıkla kaşlarım havalandı. Demek beni bu yüzden işe almıştı. Zaten eğitimi olmayan birini yanında işe almasının başka bir açıklaması olamazdı. Onun gibi tanınmış bir doktorun asistanı olarak beni işe alması tuhaftı zaten. Üstelik sırf beni işe almak için kaşını yarmama rağmen beni takip etmiş, iğneyle bayıltıp hastaneye getirmişti. Orada yapmıştı iş teklifini.

"Yakınımda olman ve hastalığını gözlemlemem gerekiyordu,"diye devam etti anlatmaya." Uzun zamandır bu hastalıkla ilgili araştırmalar yapıyordum. O gün ilk karşılaşmamızda sergilediğin tavır ilgimi çekti ve peşine düştüm. Ogün olanları hatırlıyorsun değil mi,"dedikten sonra yine gülümsedi.

FÜGWhere stories live. Discover now