Bölüm 51, Gezgin Yabancı

Start from the beginning
                                    

  Apollon beni şaşırtan bir hamle yaparak elini elimin üzerine koydu, hançeri ona daha sıkı bastırmam için beni zorladı. Boynundan kanlar akarken bunu hiç hissetmemiş gibi görünerek doğrudan gözlerimin içine baktı. "Onu ben değil savaş öldürdü Mara," dediğinde sesi gerçekleri haykıran bir adamın sesi gibi kendinden emin çıkmıştı. "Sen ne kadar aksini iddia etmek istesen de benim seni kurtardığımı biliyorsun Mara."

  Son sözleri bir tokat gibi suratıma çarparken ayağa kalktım. Suratım kandan yapış yapış olmuştu ve ben her ne kadar elimin tersiyle suratımı silsem de kaşımdaki yaradan kan süzülmeye devam ediyordu. Yüzümün sağ tarafında başka bir yaranın daha olduğunu biliyordum çünkü elmacık kemiğim zonkluyor, içten içe yanıyordu.

  Sendeledim, dengemi sağlayabilmek için bir süre gözlerimi kapatarak öylece dikildim. "Onu kurtarabilirdin," dedim gözlerimi açmaya cesaret edemeyerek. Gözlerimi açamazdım çünkü açarsam ne göreceğimi biliyordum. Savaş alanının cesetlerle dolu olduğunu biliyordum ve birçoğunun sonu da benim ellerimden gelmişti. Gözlerimi açmak demek onları görmem demekti. Yaptıklarımı görmek, toplu cenaze ateşlerine atılmalarını izlemek...

  Henüz değil. Henüz buna hazır değildim.

  Apollon'un onu devirdiğim yerden kalktığını biliyordum çünkü gözlerim kapalı olsa da yumuşak kanatlarının hışırtısı kulaklarıma dolmuştu. Tam karşıma gelip durduğunda, "Gözlerini aç," diye yumuşakça emretti bana. "Gözlerini aç ve bana bak."

  Tüm bedenim titrese de gözlerimi açmayı başardım ama hançeri tutan elimi onu uyarırcasına ikimizin bedenlerinin arasına yerleştirdim.

  Apollon hançere temkinli bir bakış attıktan sonra derin bir nefes aldı, başını hafifçe eğerek dikkatli gözlerini suratımda gezdirdi. "Bunu yapamazdım," derken sesi nefes nefese çıkmıştı. "Ya seni kurtaracaktım ya da onu. Seni kurtarmayı seçtiğim için beni suçlayamazsın."

  Geriye doğru bir adım atarken hançeri de indirdim.

  Haklıydı.

  Haklı olmasından nefret etsem de haklıydı.

  Gözlerimi açtım ve görmekten korktuğum manzaraya baktım. Onun cesedini savaş alanından çekip almak için birbiriyle savaşan askerlere ve hepsinin ötesinde dikilen tanrılara baktım. Bedeninden sızan kan altındaki kumu koyulaştırmış, çamur haline getirmişti.

  Dizlerimin üzerine çöküp inanmadığım tanrılara yalvarmamak için kendimi zorlamam gerekti çünkü birçoğunun en çok nefret ettiği kişi olmam göz önünde bulundurulacak olursa hiçbirinin dualarıma yanıt vermeyeceğini biliyordum.

  Benim yüzümden ölmüştü.

  Her şey benim yüzümden olmuştu.

  Ve ben onun ölümünün başlangıcını biliyordum.

  Deliliğin içimde bir yerlerde yükseldiğini anlayabiliyordum. Belki de uzun süredir onu bastırdığım yerdeki zincirlerinden kurtulmuş, nihayet bana saldırmaya hazır hale gelene kadar dişlerini bilemişti.

  Hançeri yere attım.

  Kanla ıslanmış metal kuma gömülürken öylece kaldı.

  Apollon'un arkamdan yürüdüğünü hissedebiliyordum. Karr'ın mızrağını yere attığını görebiliyordum. Hermes'in miğferini çıkarttığını, Nestor'un eliyle ağzını kapattığını görebiliyordum.

  Bir ok yanımdan geçti, muhtemelen bana arkadan saldırmaya çalışan bir asker Tara'nın okuyla yere serilmişti.

  Şu anda her şey olabilirdi ama ben savaşmayacaktım.

ÖLÜ TANRININ ŞARKISI Where stories live. Discover now