7. BÖLÜM "SİHRİMİNİLER"

430 51 21
                                    


     Ortada can sıkıcı bir sessizlik oldu. Sihriminilerden biri, "Neyse" dedi. "Baki, bizi sizinle tanıştırma nazikliğini göstermedi madem; biz tanıştıralım kendimizi.Ben, Primis" dedi. "Bizler sihriminiyiz. Yani adımızdan anlaşıldığı gibi minik ve sihirliyiz" diye ekledi. Bu sihrimini gözlüklü,sapsarı renkli ve tepesinde duran saçları ise kirpi gibi ve buz mavisiydi, yanında duran iki aynı renkte sihrimini, "Evet Primis. Hatta, birinci Primissss" diye kıkırdamaya başladılar. Primis ise,"Sessiz olun! Majestelerinin yanında bırakın şu şakalarınızı bari!"diye iki sihriminiye kızdı ve naif bir ses tonu ile bana yöneldi. "Ben, babanızın hükümdar olduğu Zümrüdüanka Ülkesi'nin Baş sihriminisiyim. Yani diğer anlamı ile sihriminilerden sorumlu vezir diyebilirsiniz. Varisi olduğunuz Zümrüdüanka Üllkesi'nde, sihriminilerin temsilcisi olarak bulunmaktayım" dedi ve diğerlerine yönelerek omuz silkti ve sözlerine devam etti, "Tabi ki en akıllıları ben olduğum için babanız tarafından ben seçildim" dedi. Sesindeki kibiri ve gururu gizlemeyerek, "Bu sihriminiler de benim yardımcılarımdır. Sizlere tanıtayım hepsini" dedi ve ilk olarak sinirli bir bakışla demin kıkırdayan iki sihriminiyi gösterdi. Sesindeki stresten, bu ikisini sevmediği belli oluyordu. "Bunlar, Ridere ve Rideat, majesteleri" dedi. Bu iki sihrimini buğday renkli ve  yeşil saçlıydılar. Dikkatlice baktığımda, saçlarının içinde renkli böceklerin gezindiğini gördüm. İkisi de bu bakışımı fark etmiş olacak ki daha lafa başlamadan, ellerini birbirlerinin saçlarına götürdüler ve kafalarındaki parlak renkli böcekleri ayıkladılar.Sonra bana döndüler ve ikisi de aynı ses tonu ile aynı anda, "Bizler Ridere ve Rideat" dediler. "Biz ikiziz ve şaka yapmayı çok severiz" diye kıkırdadılar. O sırada Primis, "Ben size ne dedim! Majesteleri Prenses Jale'nin karşısındasınız saygılı olun!" diye sert bir dille onları uyardıktan sonra masadan indi ve adım atmaya kalktığı anda yere düştü. O sırada Ridere ve Rideat büyük bir kahkaha ile gülmeye başladılar, yere düşen Primis'in ayakkabılarının bağıcıkları birbirine bağlanmıştı ve yerde küçük bir kayık gibi sallanıyordu. Ayağa kalkmaya çalışırken sinirli sinirli, "Siz ikiniz ceza alacaksınız!" diye bağırıyordu. Ridere ile Rideat kahkahalarının tonunu biraz daha arttırdılar ve, "Kastettiğimiz buydu majesteleri" dediler. Onlara gülümserken karşımda duran korkunç sihrimini gözlerini dikmiş bana bakıyordu. Bu diğerlerinden farklıydı, bu sihrimini koyu renkli, beyaz saçlıydı ve gözleri normal değildi. Gözbebekleri yoktu. Ürkütücü görüntüsüyle uyuşan bir ses tonu ile bana baktı ve, "Ben, Timeo majesteleri" dedi. Ve başka hiçbir şey demedi. O sırada ortaya çıkan gergin sessizliği, Baki'nin gür sesi bozdu.Baki, Primis'i yerinden kaldırmış, ayak bağcıklarını çözmüş ve Timeo'nun yanına gelmişti. "Majesteleri, Timeo bir metal bükerdir. O, tüm metalleri bükebilir ve onları hareket ettirebilir" dedi. Kafamı salladım ve hemen karşımda duran kırmızı ışık topuna dikkatimi verdim. Yok yok, bu ışık topu değildi. Bu da diğer bir sihriminiydi. Yanıma yaklaştı ve son derece tiz bir sesle, "Majesteleri ben İgnis" dedi "Ben ışık hapsederim. Gündüz dışarıda bulunan gün ışığını kendime depolarım ve onu istediğim zaman kullanırım" dedi ve sevimli sevimli yüzüme bakarak parlamaya başladı,ona gülümsedim.

     Bir anda kulağımın dibinden gelen homurtuya doğru yöneldim. Diğer sihriminilerden tombul olan ve mor saçları dağınık bir şekilde alnına düşen bu sihrimini, Primis'in tabağında kalan sütlaçı sıyırıyordu. Baki bana baktı ve, "Majesteleri bu Tomütom. Kendisinin böyle tombul durduğuna bakmayın. Aslında hiç yemek yemeyi sevmez, zaten ondan böyle balon gibi durmaktadır" dedi.Ridere ve Rideat kıkırdayarak, "Ya ya evet, hiç yemek yemez tombul mor balon" dediler ve birbirlerine bakarak "Gördün değil mi? Primis'in tabağındaki sütlacı sıyırıyordu" diye kahkaha atmaya başladılar. O sırada Tomütom mahcup bir şekilde bana baktı ve kafasını yere eğdi. Primis, "Evet Tomütom, tabakları da yemeyeceksen majestelerini evine yetiştirelim" dedi ve hepimiz gülmeye başladık. Tomütom'un, Primis'e kızdığı beyaz kulaklarının kızarmaya başlamasından belli oluyordu. Restorandan çıktık, parayı taşır dururlara attık ve yolun sonuna doğru yürümeye devam ettik. Etrafta sihriminiler, değişik yaratıklar ve tuhaf varlıklar yürüyorlar ve yürürken gözlerini bana dikmiş bakıyorlardı. Onlarla göz göze gelmemek için gözlerimi yere eğdim ve yürümeye devam ettim.

      Bir süre sonra herkes durdu ve Primis, "Geldik efendim" dedi. Kafamı kaldırdığımda karşımda bir saray görmeyi beklerken, uçsuz bucaksız, farklı ebatlarda belki milyonlarca ayna gördüm. Baki, "Biraz geride duralım" dedi. Ben, "Baki bu nedir? Yine mi aynalar?"diye sorduğumda Baki, "Prensesim bu Kaf Dağı'na geçiş aynasıdır. Artık Gizemli Geçit Meydanı'nda çıkıp Kaf Dağının arkasındaki ülkenize gideceğiz. Bu aynalar, dağın arka yüzünde bulunan ülkenize açılır. Gördüğünüz gibi bu aynalar, irili ufaklıdır. Yani sihriminilerin geçebileceği aynalar olduğu gibi benim gibilerin geçebileceği aynalar da vardır" dedi. Ben, "Peki niye geride durduk?" derken; birden aynalardan bir tanesi tamamen turuncu oldu ve içinden minik bir sihrimini fırlayarak çıktı. Baki, "Tam olarak bunun için efendim, onlar da Dünya'ya gitmek için bu geçiti kullanıyorlar. Dolayısı ile biz aynaların yön değiştirmesini beklemeliyiz. Aynalar on beş dakikada bir yön değiştirir, yani ters dönerler.O zaman biz aynanın giriş kapısını, çıkış kapısı olarak kullanabiliriz" dedi. 

ALTIN ASALI EJDERWhere stories live. Discover now