5.BÖLÜM "GİZEMLİ GEÇİT MEYDANI"

708 67 30
                                    


     Baki, elimden tuttu ve kapı geçiş aynasına doğru yürümeye başladık. Aynaya adım attığım anda, ayağımın altında bir bulut kümesi belirdi. Sanki pamuklarda yürüyormuşçasına yumuşacık hissettim. Etrafıma baktığımda, göz gözü görmeyecek kadar büyük bir sis vardı. Kaybolmamak için Baki'nin elini sımsıkı tutuyordum. Gözlerim, merakla sisi izliyordu. Sisin içinde karartılar yürüyordu. Evet, burada yalnız değildik. Baki'ye baktığımda emin adımlarla benim minicik adımlarıma eşlik ediyordu. Gözlerinde şeffaf bir gözlük vardı ve uzaklara bakındı. "Primis,Timeo,İgnis,Tomütom,Ridere,Rideat" diye bağırmaya başladı. Az ilerden, "Tamam tamam yavaşlıyoruz" diye sesler geldi. Sonra eğildi ve kulağıma doğru, "Bunlar bizimle gelen küçük dostlarımızın adı prenses" dedi. Ben, "Baki burası neresi? Sanki kocaman gizemli bir kasaba gibi" dedim. Baki, "Evet prensesim" dedi ve sakin bir ses tonu ile konuşmaya başladı. "Prensesim buraya Gizemli Geçit Meydanı derler. Etrafınızda gördükleriniz; ya peri, ya sihrimini, ya da cadı veya karabüyücüdür. Yani buraya Dünya ile Kaf Dağı arasındaki bir çeşit tünel gözü ile bakabilirsiniz. Burada zaman durur. Yani iki yer arasındaki bir mekân olduğu için, burada zaman işlemez. Onun için burada ne kadar kalırsak kalalım, Dünya'ya ya da Kaf Dağı'na geçtiğimizde son bıraktığımız zamandan devam ederiz. Saniye bile şaşmaz. Etrafınızdaki sis de bu zamanı durduran zaman köpükleridir. Kendimi bildim bileli varlar. Çevrede kafeler, oteller ve restoranlar var, dinlenmek isteyen misafirler için" dedi.

     Ben ağzım bir karış açıkta; Baki'yi dinlerken, "Etraf mı? Etrafta karartıdan başka hiçbir şey yok. Sen nasıl görebiliyorsun bunları?" diyiverdim. Baki ise, "Affedin prensesim, size bunlardan vermeyi unutmuşum" dedi ve cebinden şeffaf renkte bir gözlük çıkardı. Ve lafına kaldığı yerden devam etti. "Bunlar siskovan gözlükleridir. Bu gözlükler sisin içindeki her şeyi ayrıntısı ile gösterir. Yani güneşte takılan güneş gözlükleri gibi de diyebilirsiniz. Buyurun etrafınızı daha rahat izleyin" dedi ve gözlüğü bana uzattı.

     Gözlüğü taktığımda, gerçekten Baki'nin dediği her şeyi görmeye başladım. Üzerinde yürüdüğüm şey aynıydı. Yumuşak bir bulut kümesi. Çevremde gelip geçen karartılar da aynıydı. Sanırım cadı ve karabüyücüler simsiyah giyindikleri için karartı şeklinde görünüyordu. Etrafımda, Baki'nin dediği gibi kafeler, restoranlar ve oteller duruyorlardı. Ancak bunlar çok tuhaf otellerdi. Temeli kürdan kadar ince ve uzadıkça katları büyüyen ve en üst kat kocaman devasa bir çatı haline gelen otellerdi. Bu otellerin bu şekilde nasıl ayakta durduklarına şaşkınlıkla bakıyordum. Kafeler ise kocaman bir havuzun içindeydiler. Büyük havuzun tam ortasında bir oturma alanı; kapısının çıkışında ise dalgalı koca bir havuz vardı. Restoranlara gelirsek hayatımda gördüğüm kesinlikle en tuhaf restoranlardı. Bir kere şeffaflardı, yani içerisi görünüyordu. Ancak içeride mutfak yoktu. Sadece masa... Evet sadece renkli birkaç tahta masadan oluşuyorlardı ve masanın ortasında koca bir delik vardı. Bu benim için çok ilginçti ve yaşadığım şaşkınlığın etkisi ile midem guruldamaya başlamıştı. Baki'ye restorantı işaret ederek, "Burada birkaç lokma bir şey yesek olmaz mı?" dedim. O da, "Sanırım acıktınız prensesim, neden olmasın?" dedi ve ufak adamların isimlerini yeniden söyledi. Birkaç adım ötemizde olan ufak adamlar arkalarına döndüler ve bizimle restorana yürümeye başladılar. Restoranın önünde kocaman bir tabela vardı, kırmızı renkli ve sanki küçük bir çocuk boyamış gibi üzerinde çiçekler ve kalpler olan bu tabelanın üzerinde değişik bir alfabe ile yazı yazıyordu. Baki, tuhafça tabelaya baktığımı görünce, "Kaf Dağı Dili prensesim. Kaf Dağı'nda yaşayan herkese Kaf Dağlı,dillerine de Kaf Dağı Dili denir. Zamanla öğrenirsiniz, Buyrun içeri geçelim" dedi ve hep beraber içeriye girdik. 

ALTIN ASALI EJDERWhere stories live. Discover now