14

2K 223 339
                                    

"-Yüreğinin en derin noktasında hep yardıma hazır olduğunu biliyorum. Sen herkese yardım edersin, istediği takdirde sana en yabancı olana bile. Ama çok tuhaf bir iyilik seninkisi, herkese açık olan, böylece de isteyenin ellerine sığdırabileceği kadarını alabileceği bir iyilik; büyük, sonsuz büyük senin iyiliğin. Fakat aynı zamanda da -affına sığınarak söylüyorum- tembel bir iyilik."

Ekranda parıldayan cümleleri yeniden, yeniden okudum. İnanmak istemedim. Mesajdan çıkıp, gün içerisinde gönderilen diğerlerini okudum. Annemler bile, nerede olduğumu soran mesajlarla doldurmuştu telefonumu. "Yoongi odanda seni bekliyor, geç kalma." Yarım saat sonra yeniden gönderilmiş; "Yemek yemiyor, seni bekleyecekmiş. Ne zaman burada olursun?" mesajı. Bitmemişti. "Taehyung neredesin, ziyaret saati bitecek!" "Babanla beni endişelendiriyorsun telefonun da kapalı! Mesajı gördüğünde hemen beni ara!" "Yoongi hâla odanda seni bekliyor." "Bizi büyük hayal kırıklığına uğrattın Taehyung, Yoongi'yi yalnız bıraktın."

Yanağımda hissettiğim elle irkildim. Jungkook akan yaşlarımı silerken, alkolden kırmızılaşmış gözlerinde endişeyle bana bakıyordu. "Güzelim?" dedi, üzerime eğilirken. "Kötü bir şey mi oldu?"

"Ben. Yoongi'yi unuttum." dedim, ellerimle yüzümü kapatıp. Bunu nasıl, nasıl yapmıştım! Nasıl olur da ailesinin ölüm yıldönümünü unuturdum! Yıllardır her defasında yanındaydım, bensiz mezarlığa adım bile atmazdı ve ben onu yalnız bırakmıştım. "Ben çok kötü bir arkadaşım."

Kafamı önüme eğip, ağlamaya devam ettim. Şehre yerleştiğimden beridir Yoongi huzursuz ve mutsuzdu. Her gün görüntülü konuşuyor, yüzündeki özlemi gördüğümde onu kasabada bıraktığım için pişman oluyordum. Ama sonra, telefonu kapadığımda ve Jungkook'un kollarına girdiğimde bütün pişmanlığım gidiyordu. Kendime bile itiraf edemesem de, Yoongi'yi bir kenara attığımın farkındaydım. Her zaman yanımda olan, destekçim, ilk aşkım ve kahramanım olarak gördüğüm Yoongi'yi nasıl görmezden gelmiş, ikinci plana atmıştım ben? Hiç kimse için bana böyle davranmazdı, ama ben o kadar zayıftım ki, Jungkook'a olan aşkımın başımı döndürmesine izin vermiş, en değerli varlığımı yalnız bırakmıştım.

Jungkook kısa bir süre ses çıkarmadı. Sonra da kollarını etrafıma sarıp; "Ağlama." dedi. Dudaklarını saçımda gezdirmeye başladı. Minik öpücükler bıraktı. Bileklerimden nazikçe tutup, yavaşça çekti. Dolu gözlerimi gördüğünde, yüzü dağıldı. Beni kolları arasına aldığında, hemen göğüsüne sığındım. Boynuma ıslak öpücükler bırakırken; "Onun için ağlama." diye fısıldadı. Yoongi için ağlamam, onu daha çok dağıtıyordu galiba. Buna takılmamaya çalıştım. "Güzelim ağlama lütfen." diyerek, dudaklarıma indirdi öpücüklerini. Islak ıslak öperken, ben de öpücüklerine karşılık verdim. Dudaklarının kenarlarına bastırdım dudaklarımı.

"Eve gitmeliyim."

"Tamam bebeğim, eve gideceğiz." dedi, saçlarımı geriye doğru tararken. Nefes alabilmem için arabanın camını açtı.

"Yalnız gitmeliyim, sevgilim." dediğimde, duraksadı. "Yoongi şehre gelmiş. Evde beni bekliyor." Bakışlarını gözlerime çıkardı. Kırılmıştı. Tatlı yıldız ışıklarının, yavaşça söndüğünü gördüm. Ve buna şahit olmak acımı daha da katladı. Artık odamız olan yere, evimize giremeyecek olması benim de canımı yakıyordu.

"Tamam." diyerek, koltuğuna döndü. Gözlerini direkt karşıya dikip, dilini yanağının içinde döndürdü. Sonra da dudağındaki piercinge bastırdı. Çenesinin kasılmasından ve direksiyonu vururcasına eline almasından kıskançlığın yanında sinirinin de yükseldiğini anladım.

"Jungkook, sevgilim." dedim, ona yaklaşıp. Yaşlı gözlerimi silerken, bana kısa bir bakış attı. Yanağımdaki yaşlarda gözlerini gezdirip, sinirle önüne döndü. Ağlamama daha çok sinirleniyordu. "Sadece bir süreliğine. Yoongi çok kötü bir halde ve-"

devil's choice | taekookWhere stories live. Discover now