Rien autour n'a de sens.

Start from the beginning
                                    

Düşününce Hyunjin hakkında hissettiğim şeyler başından beri aynıydı aslında. O benim gibiydi, aramızda bulunan küçük sırlar, davranışlarımız, geceleri süt içme alışkanlığımız neredeyse her şeyimiz aynıydı. Fakat ne kadar benzesekte bir o kadar da farklıydık birbirimizden. Bana yazdığı ilk gün bir arkadaş bulmuş gibi hissetmiştim. Zaman geçtikçe daha fazla konuşmak istiyordum, bu bencillik olabilirdi ama istiyordum işte. Hyunjin'i ona zarar veren her şeyden kaçırmak istiyordum. Özellikle ailesinden.

Onun ailesi olacağıma söz vermiştim, onun bundan haberi ne denli vardı bilmiyordum ama her zaman yanında olduğumu hissettirmeye çalışıyordum. Böyle söylememe bakmayın bu bir yükümlülük değildi, veyahut acıma duygusu. Hyunjin benim ailemdi, Hyunjin benim evimdi, gitmek istediğim ve tüm günümü huzurla geçirmek istediğim evimdi.

O zamanlar bir kaç gündür tanıyordum onu fakat en sevdiğim kişi ve en güvendiğim arkadaşım oluvermişti. Sonra her gün konuşmaya başladık, tekdüze ilerleyen hayatımın bir amacı vardı artık. En yakın arkadaşım ile konuşmak.

Aylarca konuşmuştuk, okuldan gelip bir an önce saatin 20.40 olmasını bekliyordum. Gün içinde birbirimiz ile ilgilenemediğimizi fark edip böyle bir saat belirlemiştik. Artık her şeyimi bu saatten önce bitirmeye çalışıyordum. Okuldan gelip babama yemek hazırlıyor, ödevlerimi yapıyor ve heyecanla telefonuma sarılıyordum.

Herkese kolayca bağlanabilirdim fakat Hyunjin'e o kadar bağlanmıştım ki nasıl olduğunu hâlâ çözemediğim bir durumdu bu durum. Düşününce gerçekten tuhaf bir ilişkimiz oluşmuştu, arkadaştık, hatta en yakın arkadaşlardık ama küçük bir olay yaşadığımızda bile birbirimize uzun paragraflar ile hislerimizi anlatıyorduk. Birilerini kırıldığımı anlatmaktan hoşlanmazdım ya da duygu belirten herhangi bir durumu. Ama neden Hyunjin'in hep bilmesini istiyordum?

Neden Hyunjin'in ağzından çıkacak en ufak kelimenin bile bana iyi gelebildiğini, aynı şekilde en kötü kelimesinin de beni yaraladığını hissediyordum? Küstüğümüz anlarda bile neden gece kendimi onun yanında buluyor ve aramızda ki problemi çözmeden uyumak istemiyordum?

Bunlar neredeyse her gece kendimi sorgularken düşündüğüm şeylerin bir bölümüydü. Sorgulamaktan bahsetmişken, laf arasında 'şakasına' kendimizi sorguladığımız mesajlar atmıştık "Bende bazen senden hoşlandığımı düşünüyorum, haha atlayalım buraları, evet evet bende düşünmüştüm bir ara çok komik.." türevi mesajlardı. Şakaya vuruyorduk sürekli. İkimizde emin değildik ve emin olduğum tek şey buydu. Aşkın ne demek olduğunu, yönelimimizi birlikte öğreniyorduk, bu yüzden ikimizde bu konu üzerinden fazla konuşmuyorduk. 

Bugünkü bana gelecek olursak, emindim. Onu seviyordum. Yanımda olmasını ve her saniyesinde ona sarılarak taçlandırmak istiyorum zamanımı. Korkularımın arkasına saklanıp daha fazla salağa yatmak istemiyordum, evet.

Hemen şuan cevap vermek istiyordum ama öncesinde yemeğe inmem gerekiyordu. Her ne kadar umursamasam da aşağıda yemek yemezsem gerilecekti. Ve ses kaldıracak havamda değildim gerçekten. Sanki mükemmel aile tanımına uyuyorduk da birlikte yemek yemediğimiz zamanlar bu tabloyu bozuyordu.

Aşağıya indiğim zaman masada belli belirsiz sinirli ifadesi ile oturduğunu fark ettim. Tabağına yemek koymak çok zordu çünkü, neden birisinin ona hizmet etmesini bekliyordu?
"Gelirken suyu da getir, mutfakta kalmış."
'Kalmış' sanki her şeyi o hazırlamış fakat suyu mutfakta unutmuş gibi konuşuyordu. Gidebileceğim herhangi bir yerim olsaydı bir saniye bile düşünmezdim gerçekten.
"Olur, getiririm birazdan."

372 | hyunlix.Where stories live. Discover now