ORTAK YÖNLER

870 52 19
                                    

"Zor işte Anne'm" dedim, elimdeki şişeyle toprağın etrafındaki çiçeklere su dökerken.

Biraz sustuktan sonra devam ettim; "Babamın telefonunu aradım da yine, açan olmadı, acaba hattını değiştirmiş olabilir mi? Yada belki bir yerde unutmuştur telefonu değil mi?" dedim hüzünlü bir gülümsemeyle.

Yine sessizlik hakim oldu etrafa ve o sessizliği bozan yine ben olmuştum, yerdeki taşı temizleyip üstüne oturdum. Sinirlendiğini biliyordum, "Kızma be Semra Sultanım, bende biliyorum babamın beni sevmediğini, Asel'in her zamanki halleri işte, sadece kendimi kandırıyor gibi yapıyorum, sende biraz destek olsan keşke" dedim.

Etrafa bakındım, her yer sessizdi. Huzur verici bir yerdi bana göre, annem vardı çünkü. Ama 100 kişiye sorsalar 256 kişi burası için en kötü yer derdi. Hiç kimsenin gitmek istemediği yer ya hani, ondandır sanırım.

"O değilde, bugün gidişinin tam 13. Yılı be Sultanım," dedim, mezar taşını bir elimle temizlerken.

Gözyaşlarımla bir savaş içerisindeydim, her zaman bu savaşı kazanan ben olmuştum, güçlüydüm çünkü.
İstemediğim zaman akmazdı o gözyaşı. Ama bu sefer her şey üst üste gelmişti, birikmişlerin acısını yaşıyordum içimde.

Kasadan geçtikten sonra aldığı prezervatifini unutan kadının arkasından koşup, cadde ortasında, -yaklaşık kadından 300 metre öteden- "Pardon bayan, bunu unuttunuz" diye bağırıp, elimdeki prezervatif kutusunu havada sallamıştım, bütün gözler kadına kaydığı için kadın bana doğru koşup benimle kavga etmişti, bende başlarda sadece nefsi müdafaa yaparken, daha sonra ellerimi kadının saçlarında bulmuştum. Ve tabi müşteri daha önemli kuralına göre mutlu son olarak işten atılmıştım. Okulumun son senesiydi, 2 ay sonra girmem gereken bir sınav vardı önümde, sınavlara yatırılacak para, kitap parası, kıyafet parası derken. Zaten cep boşalmıştı.

Annemle babam birbirini sevmeyerek evlenmişti ve babam ben 4 yaşında iken başka bir kadınla yurt dışına kaçmıştı, annem ise beynindeki tümörden dolayı henüz 25 yaşındayken vefat etmişti. Bende yurtta kalmak zorunda kalmıştım. İş bulmam lazım derken, kaldığım yurttan çok güzel bir haber almıştım. "Asel'cim 18 yaşına geldin ve artık genç bir kız oldun-" devamını getirmelerini istemiyordum, zaten biliyordum devamında ne olacağını. "Devamını getirmenize gerek yok Müge ablacım, yakın zamanda bir yer bulmaya çalışacağım kendime." dedim.

Annem ben 5 yaşındayken öldüğü için buralarda bir akrabamızın olup olmadığı konusunda bihaberdim, olsaydı bile ortaya çıkmazdı zaten. "Yürek" ister dimi bir kıza bakmak. Ama çok nadir insanda vardı yürek denen şeyden.

Sonuç olarak, evsiz, işsiz, parasız ortada kalmıştım ve ben her zor durumda yaptığım gibi koşarak anneme gelmiştim. Mezarından kalkıp bana yardım edecek değildi ama insanın en kötü zamanında yardımcısı annesi olurmuş, öyle duyardım diğer kızlardan, bunu duyduğumdan beri her kötü olduğumda soluğu annemin yanında alırım. Gerçekten iyi geliyor insana. İçimi döküyorum en azından, rahatlıyorum. Bu da bir şey benim için.

Kazağımın koluyla akan gözyaşımı sildim "Özür dilerim Anne'm, ama ne yapayım, elimde değil, ağlamadan da çok içine atıyor insan, her şey üst üste geliyor, biliyorsun, güçlüdür kızın ama bu kadar olayın nasıl üstesinden gelirim inan bilmiyorum, tek istediğim bir mucize, nasıl bir mucize olacaksa bana bir ev, sonra iş, onun sayesinde de para verecek." Hafifçe bir kahkaha attım ve devam ettim, "Biliyorum Sultanım, bence de çok komik bu dediklerim ama nasılsa hayal kurmak ücretsiz dimi" dedim ve yavaş yavaş ayaklandım. Pantolonumun tozlanmış paçalarını temizlemeye başladım.

Daha buradan yurda gidip minik kuzularımla oynayacaktım. Bir kez daha mezar taşını öptükten sonra "Kendine iyi bak annecim" dedim, sonra dediğimin ne kadar salakça olduğunu farkedip üzgün bir gülümsemeyle "Yada bana iyi bak annecim, biliyorum hep yanımdasın" dedim ve yavaş adımlarla mezarlıktan çıkmaya başladım...

YARA'SINWhere stories live. Discover now