54- Ruhsuz Ninni

33 8 1K
                                    


Hello Guys, tekrardan merhaba. Geldim, umarım bölümü seversiniz. Şimdiden keyifli okumalar, öptüm. 😘

Bölüm şarkıları :

1- Lorna Balfe - Natasha's Lullaby
2- Frederic Chopin - Funeral March

Suna

İntikam bir zehirdir derler. Gerçekten de öyleydi. Birileri elimize altın kadehlerle bu duyguyu verir ve biz de afiyetle onu içeriz. İçtikçe kalbimizde bir kin belirir ve bu kin bedenimize yayılır, zihnimize empoze eder ve sonra biz değişiriz. Artık eskiden olduğumuz o kişi olmaktan çıkarız, farklı birine döneriz. İnsanlar ne kadar değiştin, böyle değildin demeye başlar. Reddederiz. Belki de baştan beri böyleydim diye düşünürüz. Belki de.

Sonra kin ve intikam bizi yiyip bitirir, bir amaç haline gelir, nefes almak ya da yemek yemek gibi olur. Son lokmamızı aldığımızda ise rahatlarız sanırız ama aslında hayır, amaçsız hissederiz, bunun için miydi diye sorarız kendimize. Ya da mutlu oluruz. İçimiz soğur, daha fazlasını yapmak isteriz, daha fazla lokma, daha fazla zehir. Ve sonra patlarız.

Safir arabadan indiğinden beri nefes alıp vermeye devam ediyordum. Silahı hala ensemde ve şakağımda hissedebiliyordum. Ölüm yine başucumdaydı ve yine bana şarkı söylemeye başlamıştı. Eskiden abimin söylediği o ninniler gibi değildi üstelik. Acımasızdı.

Elimi kalbimin üstüne koydum. Kendime gelmeye ihtiyacım vardı ancak yalnız değildim. Zümrüt yanımdaydı. Yavaşça yan dönerek Zümrüt'e baktım. Öylece karşısına bakıyordu, elinin teki kalbinde diğeri ise karnındaydı, bebeklerindeydi. Bir an gözlerim bacaklarına kaydı, her şey olabilirdi. Bebeklerin büyümüş olması onlara zarar gelmeyeceği anlamına gelmiyordu maalesef.

Yeşillerimi bacaklarından yüzüne çıkardım. Ağlamak üzereydi. Dehşet ve korkuyla süslenmişti yüzü ve ne yapacağını tam olarak kestiremiyor gibiydi. Bana gelirsek ne hissettiğimi bilmiyordum. Korkmuştum korkmasına ama daha çok sinirlenmiştim. Beni korkutmasını anlayabilirdim, sonuçta benden nefret ediyordu, intikam almak istiyordu ancak kız kardeşini bu şekilde korkutması iğrençti ve kabul edilemezdi.

Elimi kalbimin üstünden çekip Zümrüt'ün omzuna getirdim. “Hastanaye gitmek ister misin? Taksi çevirebilirim."

Zümrüt bana döndü, mavi gözlerini art arda kırpıştırırken dudakları şaşkınlıkla aralanmıştı. Bu kadar soğukkanlı olmam ona garip gelmişti, aslında çok da soğukkanlı biri değildim. Sadece birimizin sakin olması gerekiyordu ve sakin kalma görevini ben üstlenmiştim. Hamileydi, kalp sorunu vardı, yeğenlerime ve kendisine zarar gelebilirdi. Bunu istemiyordum. Bu yüzden içimdeki o paniği geri plana itmiştim. Daha sonra çığlık atabilirdim. Patlayabilirdim ama şimdi olmazdı. Bunu yapma lüksüm yoktu.

“Sen nasıl bu kadar sakin olabiliyorsun? Demin manyağın biri seni boğmaya çalıştı, kafana silah dayadı. Şoka girmen gerekiyordu, onun yerine bana hastaneye gidelim mi diye soruyorsun?"

Başımı onaylarca salladım. Ben bunun için eğitilmiştim. Her koşulda sakin olmam gerekiyordu. Ufak bir panik beni istemediğim bir duruma sokabilirdi.

“Birinin sakin olması gerekiyor Zümrüt ve o kişi benim. Ayrıca ben alışkınım."

Bana hala şaşkınca bakmaya devam ederken gözlerimi ondan aldım. Normal tepkiler vermeyi ben de isterdim ama şu an önceliğim o değildi. Gerçi normal tepki dediğimiz tepkiler neydi ki? Ağlamak mı yoksa çığlık atmak mı? Belki de benim normal tepkim de sakin kalmaktı.

“Hastaneye gidelim mi?" diye sordum bir kez daha. Zümrüt'ün mavi gözleri yüzümde gezindi. Soruma cevap vermeyişi beni tedirgin ettiğinde ona döndüm. Üzerindeki o şaşkınlığı ve tedirginliği atamamıştı. Şoka girmiş olabilir miydi? “Zümrüt?"

Yakut Pençe / Opal'ın Yansıması +18Where stories live. Discover now