17- Güneş Ve Ayın Dansı

71 10 720
                                    


Bu bölümde bol bol Yakut var, umarım seversiniz.

Yazar notu : baştaki Keras kim diye sormayın, bölümün sonuna doğru açıklanıyor.

Multimedia : Suna, siz daha farklı hayal edebilirsiniz tabiiki de.

Suna

*
Çoğunlukla kendi içimde kaybolmayı seçen bir insandım, kimseyi umursamaz, umursadığım kişileri ise umursamıyormuş gibi gösterir, kalplerini kırardım. Hazar'a çoğu zaman bok gibi davranıştım ama geriye bakınca beni birçok açıdan kurtardığını anlayabiliyordum. Evet çoğunlukla yalan söylemiş, güven temellerimizi bir anda yıkmıştı fakat onun açısından bakmaya çalıştığımda haklı nedenleri olduğunu net bir şekilde anlayabiliyordum. Yine de bana her şeyi anlatmasını tercih ederdim. Şimdi ise onun yüzüne bakıyordum, yüzü gözü morarmış, bu yetmezmiş gibi kolunda yaralar vardı. Üstelik sürekli olarak başka yerlere bakıyor, dikkatini tamamen kaybediyordu.

O birkaç gün içinde değişmişti, onu değiştiren her ne ise onu merak ediyordum ama sormama izin vermiyordu. “Bana öyle bakma, ben iyiyim," dedi birden, yeşilleri yine parlamıştı, eskiya nazaran duyguları daha da çabuk değişiyordu. Oturduğum yerden kalkarken kendimi saçma sapan hissediyordum, balkona açılan kapıya ilerlerken Hazar televizyonun sesini yükseltmişti, dikkatini geldiğinden beri ya filmlere veriyordu, bir sürü aksiyon, komedi, fantastik filmlere vermişti, bazı zamanlarda romantik film bile izliyordu. Ya da bir sürü resim yapıyordu. Masanın üzerindeki eskiz defterine baktım, siyah kapağı açıktı ve  ilk sayfadaki resmi net bir şekilde görebiliyordum.

Veba maskesi takmış bir adam vardı, ellerinde ise zincirler vardı, zincirlerin ucunda parlayan kanı ve teri net bir şekilde resmedebilmişti. Veba doktorunun karşısında ise ateşten bir melek silueti vardı ve veba doktorunu yakmaya çalışıyordu. Titrediğimi hissederken Hazar'ın yeşillerini yüzümde hissettiğimde gözlerimi eskiz defterinden çekip ona baktım. Öne doğru eğilerek masanın üstündeki defterin kapağını kapattı, bunu yaparken parmakları titriyordu. Derin bir nefes aldım.

“Sorun yok," dedi bir kez daha ancak vardı bunu net bir şekilde görebiliyordum,nasıl görmezdim? Elleri titriyordu, bakışları kayboluyordu ve böyle resimler çiziyordu. Bazı zamanlarda ise terliyordu. Sağ bacağına koyduğu kumandayı eline alıp televizyonu kapattıktan sonra kumandayı koltuğun üzerine bırakarak ayağa kalktı. Üzerindeki beyaz tişörtü sırtına yapışmıştı, neden bu kadar çok terlediğini biliyordum. Kanına enjekte edilen iğneler onu bağımlılığa geri döndürmüştü. Her almadığında böyle titriyor, aynı zamanda terliyordu.

“Deha sana portakal suyu ve tatlı getirmiş, dolaba koydum, istersen gidip yiyebilirsin."

Bunu söylediğimde başını aşağı yukarı salladı, dudaklarında gergin bir şekilde kıvrıldı. Gözlerini benden alıp kapıya doğru kaydırdığında tereddütlü olduğunu anlamıştım ancak yemek zorundaydı. Neden bu kadar çok tatlı yediğini daha sonra anlamıştım, kimyasal maddenin yerine tatlıları koymuştu, vücudu uyuşturucu ve türevlerini her istediğinde tatlıya başvuruyordu. Yine de midesi fazlasını kaldıramıyordu ve yediği her şeyi çıkarmak zorunda kalıyordu.

İki arada bir derede kalmış Hazar'a son kez baktıktan sonra balkona çıktım. Balkona çıktığımda Deha'yı sigarasını içerken bulmuştum, bana yandan bir bakış atıp sigarasını dudaklarından ayırarak  dumanı gökyüzüne doğru üfledi. Gri duman mavi gökyüzüne doğru süzülürken yanında yerimi almıştım. Derin bir nefes daha alıp mermerin üzerine bıraktığı sigara paketine uzandım.

“Maddeyi bana anlatmıştın, sence o... O sonsuza kadar böyle mi olacak?"

Sigarayı paketten çıkarıp dudaklarıma yerleştirdim, çakmağı elime aldığımda Deha tamamen bana dönmüştü.

Yakut Pençe / Opal'ın Yansıması +18Where stories live. Discover now