Oturduğu sandalyeye yayılmış, düşük yüzü ile elindeki kulaklığıyla oynuyordu. Kulaklığı sarıp sarıp bozuyordu.

"Yalçın" diye seslendim. Adını seslenmemle masadaki herkes ona baktı. Ancak o sanki beni duymamış gibi elinde ki kulaklıkla oynamaya devam etti.

"Yalçın?"

Daha yüksek bir sesle tekrarlamamın ardından hafifçe irkilerek bana baktı. "Efendim?"
Bu dalgın hali kaşlarımı çatmama neden olmuştu. "Bir sorun mu var? Durgun gibisin" diye sordum. Sorumun üzerine  kafasını iki yana doğru salladı. Ve Boğazını temizleyerek konuştu "yok, nereden çıkardın" dedi. Kaşlarımı daha çok çatarken ona cidden mi diyen bakışlar attım.

"Ne demek nereden çıkardın. Geldiğimizden beri tek kelime etmedin. Dalgın dalgın oturuyorsun" dedim. Söylediklerimin üzerine oturduğu yerde doğruldu elindeki kulaklığı cebine sıkıştırırken "sana öyle gelmiş" dedi. Ancak tavrı ve söyledikleri garip gelmişti. Son birkaç haftadır Yalçın böyleydi. Anlamadığımız şekilde moralsiz ve enerjisi düşmüştü. Bir sıkıntısı vardı. Adım gibi emindim.

"Ya Yalçın, karşında seni iki gündür tanıyan biri varmış gibi konuşuyorsun. Bir sıkıntın var bu çok belli ve sen inatla bir şeyim yok diyip beni geçiştiriyorsun. Hayır yani bir sıkıntın varsa anlat gelip birlikte çözelim ya!"

En sonunda kendini tutamamıştım işte. Normalin aksine Yalçın bu söylediklerime aniden sinirlendi.
"Gece, bir sıkıntım olsa sizden mi gizleyeceğim" diyerek ters bir tepki ile konuştu. Aynı zamanda kaşlarını da çatmıştı.

"Olum Gece haklı bir derdin var senin, bize söylemiyorsun" diyerek bana destek çıkan kişi Ateş olmuştu. Onun destek çıkmasıyla daha çok sinirlenen Yalçın "ne alakası var neden sizden gizleyeceğim bir sıkıntım olsun" demişti. Daha fazla üstüne gitmemek için sessiz kalmaya karar verdim. Çünkü konuyu kapatmasak daha sert bir tepki vereceğini biliyordum.

"Aman sanki devlet sırrı mı saklıyorsun içinde?"

Ancak masada bunu bilmeyenler de vardı. Esin gibi.

Yalçın'ın bakışları aniden Esin'e döndü. Çatık kaşlarıyla ona bakıp ağzını araladı. Endişeyle ne yapmam gerektiğini düşündüm. Çünkü birazdan Yalçın ters bir tepki verecekti ve Esin de asla bu tepkinin altında kalmayacaktı.

"Hadi diyelim bir sıkıntım var. Bu masada bunu dert edinecek son kişi bile değilsin. Sana ne?"

İşte bahsettiğim tam da buydu.

Yalçın'ın sözleriyle hepimiz şaşkınca bir ona bir Esin'e baktık. Esin'in de bizden pek bir farkı yoktu. Açık kalan ağzıyla Yalçın'a baktı. Birkaç saniye o şekilde baktıktan sonra kendini hızla toparladı.

"Hakılısın beni bağlamaz. Öylesine söyledim" diye kestirip atmak istedi. Ancak Yalçın sanki bu söylediklerine katlanamıyormuş gibi bir bakışla arkasına yaslandı ve gözlerini ondan çekti. Kötü olan Esin'de bu şekilde anlamıştı.

"Neyse ya. Arkadaş burada olmamdan haz etmiyor gibi. Ben bir Eris'e bakayım" diye dik dik konuştu hala Yalçın'a bakarken. Cümlesiyle Yalçın hızla ona baktı tekrar.

"Ne alaka? Kimsin ki senin burada olman bana haz versin ya da vermesin" dediği sıra Esin çoktan ayağa kalkmıştı bile. Tam masadan gitmek için ilk adımını atacakken Yalçın'ın cümlesiyle duraksamıştı.

"Doğru ya, çok pardon! Bir an için kendimi senin arkadaşın sandım. Kusuruma bakma."

Alaycı bir sesle konuşup hızlı adımlarla masadan uzaklaştı. Herkesin yüzünde olduğu gibi 'az önce burada ne yaşandı lan' diye haykıran ifademle Yalçın'a döndüm. Şoklar içerisinde ona bakarken sanırım birazdan söyleyeceklerimizi duymak istemediğinden o da hızla masadan kalktı. Ve kafenin çıkışına doğru yürüdü.

Abimin Kankası || TextingWhere stories live. Discover now