Bölüm 41, Tanrıların Avı

En başından başla
                                    

Beni bu kadar iyi tanıması benim açımdan hem iyi hem de korkunç derecede kötüydü. Bana yalan söyleme fırsatı tanımayacağını bildiğim için, "Mara'ya anlaşmadan söz etmeyi planlıyorum," diye itiraf ettim. "Her geçen gül elimde dallanıp budaklanan bir yalan yumağına dönüşüyor."

Karr bir üzüm tanesini daha ağzına atarken kaşlarını havaya kaldırdı. "Şu serbest seçim fasa fisosu mu?" Güldü, etli meyve neredeyse boğazına kaçınca öksürdü. "Saçmalık, ona ne demeyi planlıyorsun? Tarihin en büyük pezevengi Zeus sana ikinci bir şans verip seçim hakkı tanıdı ama ben senin yeniden doğduğunu öğrendiğimden beri zihninin içine süzülüp düşüncelerini işliyorum mu?" Başını iki yana salladı. "Başarısız, kardeşim. Mara o anda taşaklarını kopartıp elime verir."

Çok bilmiş. Ama yine de haklıydı ve taşaklarımı kesinlikle oldukları yerde tercih ederdim.

Dirseklerime dayanarak arkama yaslandım, bir kez daha yıldızlara baktım. "Asteria'ya gitmeyi planlıyorum," dedim iç çekerek. "Belki o geleceğimiz hakkında bir şeyler söyler."

Karr pek de kibar sayılmayacak bir şekilde güldü. O kadar şiddetli güldü ki üzüm tanelerinden birkaçı yere düşerek oraya buraya savruldu. "Kehanet tanrısı kehanet için yıldızları okuyan teyzesine mi gidecek?"

Yere düşen üzümlerden biri elime çarpınca ona bir fiske vurdum. "Teyzesi Sabra olan bir tanrı için fazla konuşuyorsun."

Karr gözlerini devirerek, "Hadi ama Rae," dedi. "Asteria senden nefret ediyor, sen olmasaydın gecenin kehanetlerine tek başına sahip olacaktı."

"Ama babamdan daha çok nefret ediyor."

Asteria Zeus'a olan nefretiyle biliniyordu. Aralarında tam olarak ne geçtiğine emin değildim ama onun bir kadın babamın ise erkeklerin en lanetli yüzü olduğunu düşünürsem pek de mantıksız sayılmazdı.

Karr bir kez daha gözlerini devirdi. "Dene bakalım, denemekten ne zarar gelir ki?"

Tapınağın önünden gelen konuşma seslerini duyduğumuz da ikimiz de kendimizi toparladık. Karr ayağa kalkarak sütunların arasından geçerken, "Şimdi ona bir şey söyleme," diyerek beni uyardı. "Bazen bilgi en büyük hayal kırıklığıdır."

Ben de ayağa kalkarken ona baktım. "Ona yalan söylemeye devam etmemi mi öneriyorsun?"

"Gerçekleri bir süre daha kendine saklamanı öneriyorum. En azından gerçeklerin ağırlığıyla yüzleşene kadar."

Tapınağın içini kadın sesleri doldurduğunda ikimiz de sustuk. Ephi ve Dora önden yürüyerek içeri girdi. Henüz bizim varlığımızı sezmemiş olmalılar ki Dora bilmiş bir tavırla, "Biraz daha kendini zorlamalısın," dedi. "Dindar biri gibi hareket etmelisin, böylelikle kehanetlere daha da yaklaşırsın."

Mara'nın iç çekişinin o sütunların arasında görünür olmasa bile duydum. "Dindar biri olmadığım için olabilir mi acaba?" diye sordu alay ederek. Sonra boğazını temizledi, adımlarını hızlandırdı. Kıyafetlerin hışırtısından onun Dora'nın koluna girdiğini anlayabildim. "Bu kadar sabırlı olduğun için teşekkür ederim Dora."

Sonunda bizi gördüklerinde üç kadının da suratında da benzer bir ifade belirdi. Ephi ve Dora kendilerini toparlayıp hemen başlarını öne eğerken Mara çenesini dikleştirdi. Beni burada görmeyi beklemediği açıktı. Dikkatini dağıttığımı söyleyerek ben varken ayinlere katılmayacağını bana son derece kibar bir dille belirtmişti.

Karr da kadınları başıyla selamlayıp bir şey söylemeden tapınağın çıkışına doğru büyük adımlar attı.

"İyi ayinler," dedikten sonra boğazımı temizledim. "Şimdiden dualarınız için teşekkür ederim."

ÖLÜ TANRININ ŞARKISI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin