Bölüm 40, Birbirine Dolanan Bedenler

ابدأ من البداية
                                    

  Tüm bedenim korkudan titrerken kucağımdaki çocuğu yere indirdim. Suratındaki tozu ve toprağı elimle biraz olsun silmeye çalışırken merakla kocaman olmuş mavi gözleriyle beni izledi. "İyi misin?" Ellerimle bedenini yokladım ama görünürde bir yarası yok gibiydi.

  Başını hafifçe salladı. "İyiyim," diye mırıldandığını güç bela duydum. "Bana zarar vermeyecekti."

  Tara başını kaldırıp ona baktığında surat ifadesi karşısında bir çocuğun olduğunun farkında değilmiş gibi kinliydi. "Ne demek zarar vermeyecekti?" diye tısladı. "O zaman neden kaçtık?"

  Çocuk tatlı tatlı gülümsedi. "Bana dedim," derken sesinde babasınınkine benzer bir ukalalık vardı. "Size zarar verecekti."

  Apollon ardımızda homurdandı, güneşin ısıttığı taşlardan birine oturdu. Yeşil bir tepenin eteklerinde ve muhtemelen hala Athina sınırları içindeydik çünkü biraz ötemizde uzanan limanı görebiliyordum. Bu da Farah'ın ya da Athena'nın gözlerinin her an üzerimizde olabileceği anlamına geliyordu. "Senin baban bir ruh hastası," dedi güneşi sanki içine çekmeye çalışır gibi suratını göğe doğru kaldırarak. "Sana dadılık yapsın diye Arakne'yle anlaştığına inanmıyorum."

  Ona döndüm, dingin surat ifadesini inceledim. "Sendin," dedim kaşlarımı çatarak. "Moiralara bize yardım etmesini sen söyledin."

  Apollon gözünü hafifçe kısarak bana baktı. Bu haliyle güneşin tüm gücünü içini çekip tutuyor gibi görünüyordu. "Ben değildim," dedi sakince ama yine de bakışlarını benden kaçırdı.

  Başımı iki yana salladım. "Antrapos'un elinde tuttuğu tüyü gördüm, senin olduğunu biliyorum."

  Rahatça omuz silkti, sanki bize yardım etmesi çok da abartılacak bir mesele değilmiş gibi, "Pekala, beni yakalamışsın," derken sırıttı.

  Tara çocuğu hafifçe süzdükten sonra erkek kardeşine doğru ilerledi. Apollon Tara'nın yanına yaklaştığını fark ettiğinde oturuşunu düzeltti, ondan gelecek bir saldırıya hazırlanır gibi omuzlarını dikleştirdi.

  Tara elini havaya kaldırdığında yayı ve hazır bir şekilde bekleyen oku ortaya çıktı. "Neyin peşindesin?" diye sorarken yayını parmaklarının arasında gerdi.

  Apollon sarı kaşlarından birini havaya kaldırarak Tara'ya baktı. "Eskiden beni çok severdin kardeşim. Şimdi bana bir ok mu doğrultuyorsun?"

  Tara gülümsedi ama gülümsemesinde tehlikeli bir şeylerin vaadi gizliydi. "O çok önceydi," dedi kendinden emin ve her bir kelimesinden güç akan bir sesle. "Sen bir haine dönüşmeden önce."

  Apollon'un suratında beliren hayal kırıklığının gerçek mi yoksa sahte mi olduğunu anlayamadım. Güneş gözleri doğrudan Tara'nınkilerle birleşti. "Hepimiz birer hain değil miyiz?" diye yavaşça sordu.

  Tara erkek kardeşini uzun uzun süzdü, gülümsemesi olduğu gibi sabit kalsa da bakışları sertleşti. "İlk hainliği sen yaptın." Sözlerinin ardına gizlenmiş kızgınlığın tadını alabiliyordum. Her şeyin suçlusu olarak onu gördüğüne emindim. Apollon bir savaş başlatmıştı ve Tara bu savaşın bedelini Ölümle bir takas yaparak ödemişti.

  Öfkem boğazımda yükseldi, tüm yaşananların ve yaşanacakların suçlusu tam karşımdaydı. "Günah mı çıkartıyorsun?" diye sordum kendime engel olamayarak. "Yaptıklarının bedelini ufak yardımlarla mı ödemeye çalışıyorsun?"

  Apollon güldüğünde kanatları belirir gibi oldu ama hemen gözden kayboldu. "Hepimizin birlikte günah çıkartmasına ne dersin Mara?" Sözleri sert, bakışları ise yumuşaktı. "Önce Rae başlayabilir, seni benden almaması gerektiğini biliyordum."

ÖLÜ TANRININ ŞARKISI حيث تعيش القصص. اكتشف الآن