∞.

159 24 123
                                    

Choi San amaçsızca ilerliyordu ıssız yolda. Eskimiş,üzerine bulaşan topraktan dolayı rengi pek belli olmayan, her attığı adımda ıssız yoldaki toprakları havalandıran ayakkabıları sanki mümkünmüşcesine daha da kirlenirken esen rüzgar adeta saçlarını tarıyordu ve üstündeki ince ceket onu soğuktan pek korumuyor gibi görünüyordu. Ay ufuktaydı ve etrafa loş bir ışık yayıyordu. Uzaktan gördüğü kapısı kilitli evler ile adımlarını biraz daha hızlandırdı.

Elindeki yarım sigarayı ağzında götürdü ve bir nefes çekti içine. Pis duman ciğerlerine dolarken gördüğü birkaç ağaca doğru yaklaştı ve sırtını ağacın gövdesine yaslayıp yere çöktü. Sigarası hala ağzındayken pantolonun cebinden dörte katlanmış bir kağıt çıkardı ve birkaç saniye boş bakışlarla baktığı kağıdı açtı. Birkaç gün önce yazdığı,mürekkep kurumadan katladığından dolayı çoğu sözcüğün dağıldığı-sözleri ezbere biliyordu,o yüzden okurken zorluk çekmedi. Ancak onun dışında başka bir 'insan' görseydi birkaç kelimeyi okuyamazdı-o sözleri tekrar okudu içinden.

'Jung Wooyoung, eve dön, çünkü soğuk buradan hissediliyor

Jung Wooyoung, eve dön, çünkü seni daha fazla beklemek istemiyorum

Jung Wooyoung, eve dön, çünkü soğuk buradan hissediliyor

Jung Wooyoung, eve dön, çünkü kaybolmaktan korkuyorum'

İfadesiz suratı ile eskimiş kağıda birkaç saniye daha bakıp eski katlama izlerine uyarak tekrar katladı. Choi San, Jung Wooyoung'u çok özlemişti. Birkaç piçin sözüne bakıp onu terketmişti Jung Wooyoung. Yani Choi San böyle düşünüyordu. Kalbine yine bir acı saplanmıştı. Gerçi hiç çıkmamıştı o acı. Kendini bildi bileli kalbinde bir acı vardı. Kendini ne zamandan beri biliyordu emin değildi. Sanki birkaç gün öncesine kadar hiç bu gezegende bile değildi gibi. Choi San böyle düşünmeye başlamıştı.

Sol cebinden çıkarttığı falçata ile elinin üstüne ufak bir kesik attı Choi San. Hoşuna gidiyordu bu kesiklerin verdiği acı. Ama acıtıyordu işte...Jung Wooyoung neredeydi, bilmiyordu Choi San. Onu aramak için yollara düşmüştü. Her geçen saniye daha da canı acıyordu Choi San'ın. Hem buruşmuş kollarının sakladığı kesikler, hemde paramparça olmuş kalbi. Paramparça olmuş kalbi...ne zamandar beri paramparçaydı?

Choi San arkasındaki ağacın gövdesinden güç alıp tekrar ayağa kalktı ve gördüğü evlere doğru hızlıca koşmaya başladı. Onu gören köy halkı korkabilirdi, çünkü şuan ucube gibi görünüyordu. Hatta bir serseri...Yanında ayna yoktu ancak göz altı torbalarının şişmesinden dolayı pek iyi görünmediğini,-kendini bildi bileli hiç uyumamıştı-kıyafetlerinin de bazı yerlerinde yırtıklar olduğunu biliyordu ancak yüzünün temiz olduğunu biliyordu çünkü yüzü tuzlu gözyaşları ile hergün yıkanıyordu.

Birkaç evin önünden geçti. İçgüdüleri ona yol gösterdi. Ama Choi San bunun içgüdü olduğundan emin değildi. İçgüdü... bu kadar net olamazdı. Emindi orda olduğundan. Biliyordu çünkü. Jung Wooyoung'un evini biliyordu. Evet,Jung Wooyoung'un nerede yaşadığını biliyordu, ancak günlerce onu aramıştı? Birkaç dakika önce, hatta günler önce onun nerede olduğunu bilmiyordu. Ne ara ondan o kadar uzaklaşmıştı? Choi San köy sınırlarından çıktığını bile hatırlamıyordu, hatta nerede yaşadığını... Günlerce ıssız bir yolda yürümüştü eski sevgilisini bulmak için. Hiçbir şey hatırlayamıyordu. Hatta ayrılıklarının arasından ne kadar uzun bir zaman geçtiğini bile...

Evin kapısının önünde bulunan birkaç merdiveni çıktı, kafasını yere eğince merdivene damlamış kan damlalarını gördü ve ağzından birkaç küfür çıktı. Ceketinin ucu ile elinden akan kanı temizledi biraz. Ardından birkaç saniye önündeki kapı ile bakıştı. Sağ elini yumruk haline getirdi ve tahta kapıyı birkaç kez tıklattı.

evleri uzaktan gördüm || woosan, one shot!Where stories live. Discover now