1.BÖLÜM

166K 7.5K 10.8K
                                    


Yeni başlayanlar başladıkları tarihi buraya yazsın 😘

Sizleri daha fazla bekletmek istemedim. Kitabın ilk üç bölümünü biraz düzelttim ama genel bir düzenleme yapmaya vaktim yok. Tüm bölümlerin düzenlemesini finalden sonra yapacağım. Bazı yerlerde klavyenin azizliğiyle, bazı yerlerde bilgisizliğim nedeniyle yazım hatalarım var. Siz onları görmeyin olur mu. 😘

Acemi bir yazarım ve çokça hatalarım var. Kırıcı olmadığınız sürece tüm olumsuz eleştirilere açığım.

Daha önce de söylediğim gibi ilk bölümlerde sıkılıp gitmeyin, pişman olursunuz. 😏

***

Başında hissettiği şiddetli ağrıyla açtı gözlerini. Yatağından kalkıp kapıya doğru yürürken, zihnindeki sese ayak uyduruyordu.

"Gel," dedi ses. "Seni dışarıda bekliyorlar."

Kapıyı açıp odadan çıkarken, bir yerlere çarpmamak için dikkatli davranıyordu. Saat gecenin üçüydü ve etraf karanlıktı, hiçbir şey görmüyordu. Dış kapıyı da açıp dışarı çıkarken ayakları çıplaktı, üzerinde sadece gecelik vardı. Havanın titreten soğukluğunu hissedemeyecek durumdaydı.

"Tut elimi," diyen sese uyum sağlayarak bir elini öne doğru uzattı. Konuşmuyor, soru sormuyordu. Sanki tanıdığı biri onu dışarı çağırıyormuş gibi sorgulamadan talimatları uyguluyordu. Merdivenlerin son basamağını da indikten sonra başını çevirip kısa bir an bahçeye baktı.

"Oradalar, " dedi ses. "Seni çok özlediler."

Bu kez başını bahçenin dışındaki ana yola çevirdi. Yüzündeki anlamsız tebessümle bahçenin dışına çıkarken gözleri nemliydi. Uzun yıllardır özlemini çektiği birilerini görmüş gibi buruktu yüz ifadesi. Ayaklarına batan küçük taşlar canını yakmış olmalıydı ama o bunu umursamıyor, tam karşısındaki bir noktaya bakıyordu. Adımlarını hızlandırarak yürümeye devam ederken, arkasından gelen tanıdık bir ses onu durdurdu.

***

"Bugün de işe geç kalırsam bittim ben," diyerek aceleyle çoraplarımı ayağıma geçirdim. Hergün ya son dakikada yetişiyordum dükkana ya da geç kalıyordum. Adını bile bilmediğim bir hastalığım vardı ve bu yüzden bazı geceler oldukça maceralı geçiyordu. Dün gece nasıl oldu bilmiyorum ama kendimi, üzerimde gecelikle dışarıda buldum. Üstelik hava buz gibiydi. Gecenin üçünde tek başıma, o karanlık yol üzerinde olduğumu düşündükçe tüylerim ürperiyordu. Güneş, gördüğü kabustan uyanıp odama geldiğinde beni göremeyince evin her yerinde beni aramış ve bulamamıştı. Dışarı çıkarak beni aramasaydı kim bilir başıma neler gelecekti çünkü Güneş beni bulduğunda, bahçenin dışına çıkmış ana yol da yürüyordum.

İlk başta onu tanımamıştım ve beni kendime getirmek için yüzüme peşpeşe tokatlar atmıştı. Güneş bana tokat attıkça öfkenlenmiş, elinden kurtulmak için müthiş bir çaba sarfetmiştim. Oldukça hareketli bir gece olmuştu ve eve gelip tekrar uykuya dalmam çok zor olmuştu. Bu yüzden bu sabah çalan alarmı bile duymamıştım ve işe geç kalmak üzereydim.

Patron artık sabrının son noktasına gelmişti ve bir gün daha geç kalırsam beni işten kovacaktı. Yine bir işten kovulma ve yeni iş arama macerasına atılacak durumda değildim.

"Güneş ben çıkıyorum, bugün mutfağı sen topla," diyerek ev arkadaşıma seslendikten sonra evden çıktım.

Güneş olmasa zaten zor olan hayatım daha da zor olurdu benim için. Üniversite okumak için geldiği bu şehirde, garson olarak çalıştığım kafeye geldiğinde tanışmıştık onunla. Onun eve, benim ev arkadaşına ihtiyacım vardı. Oturduğum bahçeli ev ilk bakışta her ne kadar bir harabeye benzese de, kirası çok yüksekti ve ödemekte zorlanıyordum. İki yıl önce aynı evi paylaşarak başlayan arkadaşlığımız dostluğa dönüşmüştü. Güneş, tüm hayatı zorluklarla geçen birisi olarak bana arkadaştan da öte, can yoldaşı olmuştu. Onun sorunsuz bir hayatı, onu çok seven bir ailesi vardı ama ben öyle değildim.

FÜGWhere stories live. Discover now