2. Bölüm

271 24 98
                                    

ZİFİR

2. BÖLÜM

-

Bir şey demeden bir elimdeki kitaba, bir ona bakıyordum. Bana bu kitabı hediye etmiş olması bana çok özel ve anlamlı gelmişti. Küçükken en yakın arkadaşlarım benden kitaplarımı ödünç isterdi ama ben buna asla sıcak bakmaz, kimseye kitaplarımı vermezdim. Kitaplarımı emanet edebileceğim herhangi bir insan olduğunu düşünmezdim, sanki herkes kitabımı hor kullanacakmış gibi gelirdi. O yüzden birisi bana kitap hediye ettiğinde bu çok hoşuma gider ve bana özelmişim gibi hissettirir. Çünkü bana kitabı hediye eden kişi o kitabı bana emanet edeceğine inanmış, bana güvenmiş olur.

"Teşekkür ederim." Gülümsedim, içten bir gülümsemeydi bu. Kitaplar benim için çok farklı bir dünyada yer alırdı ve Efkan Dağdelen'in bu dünyaya gireceğini biri söylese asla inanmazdım. Şimdi elimde bana hediye ettiği kitabı tutuyordum ve dedesine ait olan bu hoş, oldukça eski ama insanı huzurlu hissettiren, antika olduğuna inandığım bir sahafta onun gözlerinin içine bakıyordum.

"Kolay gelsin." dedim son bir bakış atıp arkamı dönerken. Bir an önce buradan çıksam iyi olacaktı. Onunla aynı havayı solumak benim için gittikçe zorlaşıyordu ve operasyonu tehlikeye atıyormuşum gibi hissediyordum. Elimi boğazıma götürüp boğazımı okşadım.

"Efkan ben. Efkan Dağdelen." Tam odadan çıkacağım sırada beni durduran şey gür sesi olmuştu. Tanışmak istiyordu, dikkatini çekmiştim. Planı değiştirmemiz gerekecekti ve ben muhtemelen baş komiserden azar yiyecektim.

Arkamı döndüm ve gülümsedim. "Alin ben de. Alin Çağıran."

Bozamazdım, bozarsam her şey daha da mahvolurdu. Madem tanışma hikayemiz bu noktaya evirilmişti ben de bu oyunu ona göre oynayacaktım. "Tanıştığımıza memnun oldum." dedim elimi ona uzatarak. Gülümseyerek ellerini başka bir bezde temizleyip uzattığım elimi sıktı. "İstediğiniz bir zamanda, yeni kitaplar için beni her zaman burada bulabilirsiniz."

Boş zamanlarında burada olduğunu söyleyen adam, her zaman onu burada bulabileceğimi söylüyordu. Ya boş zamanı çok fazlaydı ya da ışınlanmayı bulmuştu. "Boş zamanlarınızda burada olduğunuzu sanıyordum?"

"İlla ki denk geliriz." Gülümsedi, bu seferki gülümsemesi naif değil bambaşkaydı. Biraz muzırdı ya da daha farklıydı. Gülümsemesine bir isim koyamamıştım ama emin olduğum tek bir şey vardı, içim gıdıklanmıştı. Adam mimiklerini kullanmada profesyonel falan olmalıydı. "Öyle diyorsanız." Onun gibi gülümseyebilmiş miydim emin değildim ama yapmıştım kendimce bir şeyler.

Elindeki elimi yavaşça kendime çektiğimde derin bir nefes alıp etrafa bakındım. Ben buradan artık gerçekten çıkmalıydım. "Tekrar kolay gelsin, benim gitmem lazım."

"Teşekkür ederim. İyi günler."

Son kez gözlerine baktığımda arkamı döndüm ve hızla odadan çıkıp sahafın çıkışına ilerledim. Eski, ağır ve sert kapıyı biraz güç kullanarak açtığımda kendimi temiz havaya atmam bir oldu. Elimdeki kitaba baktım, çok merak etmiştim bu kitabı ama bunu okumam sanırım biraz zaman alacaktı. Önceliğim vardı ve ben bir an önce baş komisere haber vermeliydim. Ondan önce İrem'e haber versem iyi olacaktı. Burada arayamazdım, uzaklaşmam gerekiyordu.

Sahafın olduğu sokağın çıkışına yürüdüğümde elimdeki kitabı da bir yandan sırt çantama koymaya çalışıyordum. Sokağın parke taşlarına spor ayakkabılarımı öyle bir vuruyordum ki bunu yaptığımı çok sonradan fark ettim. Altımdaki mom pantolon bile beni sıkmaya başladıysa, dar pantolon giyseydim stresten onu parçalardım herhalde. Stres resmen esir almıştı beni, ne yaptığımın farkında değildim.

ZİFİRWhere stories live. Discover now