YK-9

37 6 7
                                    

Dilek yani annem, en son aramasından sonra defalarca kez yine aramıştı. Beni istiyordu, özlediğini söylüyordu, ölmeden önce onu affetmemi temenni ediyordu. İlk başta inanmadım, beni özlememiştir diye düşündüm, ama sonra sonra içimdeki anne özlemi inanmamı sağladı. Bir hafta kadar görüştük, çok iyiydi, çok samimi davranıyordu ama bir türlü Yakup'a ısınamadım. Bana kızım demesine izin vermedim. O benim babam değildi, benim babam Kemal Başol'du.

On gün önce zamansızca kapıma gelen tebligatla birlikte tekrar hayal kırıklığına uğradım. Dilek'in babası mal varlığını çocuklarına bölüştürürken, anlamlandıramadığım bir şekilde Dilek'in payını bana verme kararı almış. Durum böyle olunca Yakup'la Dilek, birkaç tane ev, arsa ve biraz paranın peşine düşüp kendilerini benim yanımda bulmuşlardı tabi.

Yıllar sonra karşıma çıkıp seni çok özledim kızım demesine inanmam zaten çok saçmaydı. Anneme inanmıştım, beni gerçekten özlediğine inanmıştım ama bütün derdi paraydı. Babam zaten geleceğimi düşünerek birtakım yatırımlar yapmıştı, bu yüzden derdim kesinlikle onlardan gelecek para değildi ama o malı mülkü bir hiç uğruna harcasam bile onlara kaptırmayacaktım.

Evde yankılanan zil sesinin ardından düşüncelerimden sıyrılıp, hazırlamakta olduğum sırt çantamı da bırakıp odamdan çıkmak üzereyken Gizem'in, "Ben bakarım." demesi üzerine hazırlamakta olduğum sırt çantama tekrar yönelmedim.

Fırat yirmi iki gündür hastanede kemoterapi tedavisi görüyordu, bana söz verip de bir türlü yemeğe çıkamamış olmamız içine dert olmuştu. Söylemiyordu ama ben anlıyordum, bu yüzden iki gün önce doktoruyla konuşup bir saat kadar dışarı çıkmak için izin istedim ama doktoru şu an bunun için uygun bir zaman olmadığını nazik bir dille söyleyerek izin vermedi.

Fırat'a moral olacağını düşündüğüm için, hazır havalarda ısınmışken son bir ümit dün, bugün hastanenin bahçesinde piknik yapmak için izin istedim. Biraz dil dökmüş olsam da nihayetinde doktoru izin verdi.

Sırt çantama, yere serip oturmak için örtü ve iki minderi zar zor sığdırdım. Dün akşam, en önemlisi Fırat'ın sevdiği çikolata parçacıklı kurabiyeler başta olmak üzere, yememiz için bir şeyler hazırlamıştım.

Geçtiğimiz günlerde Fırat, dışarı çıkıp pizza ya da hamburger gibi şeyleri yemeyi özledim demişti. Dışarı çıkmak için izin alamamıştım ama hastaneye gitmeden önce pizza ve hamburger de almayı planlıyordum.

Kapıya tıklayıp Gizem içeri girdiğinde ona baktım, endişeli bir yüz ifadesine sahipti. "Bir şey mi oldu?" dediğimde Gizem alçak bir ses tonuyla, "Dilek geldi." dediğinde gözlerim büyüdü, hayretle, "Ne!" diyerek saçma bir tepki verdim. Birkaç saniye sonra da sinirle, "Nerede o?" diye sordum.

"Kapıda içeri almadım." dediğinde koşar adımlarla odamdan çıkıp, kapıya yöneldim. Yüzsüz! Kovduğum halde niye tekrar gelmişti ki!

Dış kapıyı açıp bağırarak, "Niye geldin!" dedim.

"Kızım bazı şeyler yaşadık ama benim derdim gerçekten para değil. Affet beni." dedi kendini acındırarak.

"Seni affetmemi bekleme benden! Senin derdin ben değilim, para!" dedim aynı şekilde bağırarak.

"Simay, hiç mi düşünmüyorsun beni? Ne yaparız biz parasız pulsuz? Hiç mi acıman yok?"

"Derdin gerçekten de para değilmiş!" deyip güldüm. "Bir daha kapıma gelirsen gerçekten kötü şeyler olur. Bir daha karşıma çıkma!" diye bağırdığımda, alt kat komşumuz, otuz beş kırk yaşlarındaki Seyit abi merdivenlerin başında belirdi, birkaç saniye bize baktıktan sonra yaklaşarak, "Simay bir sorun mu var?" diye sordu.

Yıldız Kaydı  || TextingWhere stories live. Discover now