YK-6

42 7 4
                                    

Kapının zil sesinin evde yankılanmasıyla, ellerimin tersiyle gözlerimi ovuşturdum. Yatakta doğrulup mahmurca saate baktım, sabahın sekizinde kim gelmişti ki?

Oflanarak yataktan aşağı bacaklarımı sarkıttım. Kapıyı açmasam ne olacaktı? Zaten kim geldiyse ikinci kez zile de basmamıştı, büyük ihtimalle gitmiş olabilirdi.

Yatağa yatıp yorgana sarıldım. Hayatım resmen dört duvarın içinde yatakta yatmakla geçiyordu. Neden bu kadar asosyal olmuştum ki ben?

Tam da kendi kendime son kez mesaj atıyorum diye söz vermişken, ne diye attığım mesajları görmüştü ki!

Hayatımdan bir anda çekip gitti, hiçbir şekilde benimle irtibata geçmedi, tam onu unutmaya başladım, Fırat Bey'in keyfi mesajlarıma cevap vermek istedi.

Gerçi bu haldeyken geri dönmek istemiyorum demişti, ne halde olduğunu da merak ediyordum açıkçası.

Yastığımın altındaki telefonumun titremesiyle düşüncelerimden sıyrılıp telefonumu elime alıp kimin aradığına baktım. Gizem arıyordu.

Normalde Gizi ailesiyle iki sene kadar önce evimden bir kaç bina ötede oturuyordu, ara ara da benim yanımda kalıyordu bazen de ben onlarda kalıyordum ama babası memur olduğu için ve tayininin çıktığı yerden yakınlarımızda bir yere hemen tayin isteyemeyeceği için, hem beni yalnız bırakmamak adına hem de Gizem'in başka bir okula geçiş yapmak istememesini göz önünde bulundurarak, Gizem'i benim yanıma bırakıp, başka bir şehre gitmişlerdi ama tabi ki sıklıkla buraya gelip gidiyorlardı ve Gizi'min tonton babaannesi şu anda biraz rahatsız olduğu için Gizi on beş gündür ailesinin yanındaydı.

Her ne kadar ilk başta beni tek başıma bırakıp gitmek istemese de benim ailem yok diye o da ailesinden uzaklaşamazdı.

Gizem gittikten birkaç gün sonra okula da gitmemeye başlamıştım, telefonu açacaktım ama kesin yine okula git artık, böyle yaşanmaz, böyle olmaz gibi bir sürü şey söyleyip beni fırçalayacaktı.

Yarı uykulu halimle, "Efendim canım." diyerek telefonu açtım.

"Neredesin sen?"

"Evdeyim."

"Kapıdayım da ben, açmayı düşünmüyor musun?"

"Sen miydin o, zile tekrar basılmayınca kim geldiyse gitti herhalde diye düşündüm." diyerek yatakta doğruldum.

"Artık açar mısın şu kapıyı? Elimde bir sürü valiz var hadi." dediğinde uykulu halimden eser kalmamış bir biçimde yataktan fırladım ve koşa koşa gidip kapıyı açtım.

"Gizem!"

"Simay!" diyerek bana sarıldı.

"Ne çok özledim ben seni." deyip daha sıkı sarıldım.

"Bende çok özledim fındık faremi." deyip yanağıma öpücük kondurup geri çekildi. Valizin büyük olanına elini attığında, "Dur yardım edeyim." deyip valizi alıp içeri aldım.

Gizem'in bütün eşyalarını odasına yerleştirdikten sonra, Gizem bana biraz bakıp, "Sen zayıfladın mı?" diye sordu.

"Yo, zayıflamış mıyım?"

"Zayıflamışsın, ben gittim gidesiye doğru düzgün bir şey yemedin değil mi?"

"Yemeye çalıştım aslında."

"Şu an sana kızmak istemiyorum neyse şimdi bir şey demeyeceğim."

"Sen boş ver beni, o kadar yoldan geldin bir duşa gir rahatla. Bende kahvaltı hazırlayayım, sonra güzelce kahvaltı yapalım."

"Tamam." diyerek tebessüm etti.

"Mutfaktayım ben, hadi sende acele et." deyip Gizem'in odasından çıkıp mutfağa geçtim.

Kısa sürede kahvaltıyı hazırladıktan sonra, Gizem'in gelmesini beklerken bulaşık makinesindeki temiz bulaşıkları da yerlerine yerleştirip, mutfağı da hafiften topladım, Gizi saçlarını kurutup mutfağa geldiğinde de beraber kahvaltı yapmaya başladık.

"Simay Hanım okulunuz ne âlemde?"

"Atılmamak için bazen gidiyorum, bazen bir arkadaşa kendi yerime imza attırıyorum öyle."

"Vizelerde ne yapmayı düşünüyorsun?"

"Bir arkadaş gitmediğimde notları atıyor."

"Kimmiş bu bir arkadaş? Ne kadar da yardımcı oluyor böyle."

"Murat işte."

"Benim kuzen Murat mı?"

"Evet."

"Canım kuzenim işte gör gör." dedi gülerek.

"Sağ olsun çok yardımcı oluyor."

"Okul tamam, şimdi asıl konuya gelelim, yine mesaj attın mı?" dedi ciddice. Fırat'a mesaj atmamı asla istemiyordu ama engel de olamıyordu aslında zorlasa olurdu ama olmuyordu işte. Sanki anlamamış gibi, "Kime?" diye sordum.

"Bilmiyormuş gibi konuşma." dediğinde, "Artık bilmiyormuşum hatta tanımıyormuşum gibi davranmaya karar verdim." dedim.

"Neden?"

"Öyle olmasını istiyorum."

"Konuştunuz mu?"

"En son mesaj attığımda mesajları gördü, kısa bir süre sonrada cevap verdi." dedim çayımdan bir yudum aldıktan sonra.

"Niye umurunda değilmiş gibi davranıyorsun? Ne yazdı, açıklama falan yaptı mı?" diye sordu merakla.

"Yok." dediğimde bana dedikleri aklıma geldi, resmen beni hiç sevmemiş, bana hiç değer vermemiş gibi mesaj atmıştı. Şimdiye kadar onu unutup yeni bir sayfa açman gerekiyormuş, sanki çok kolay da ben unutmuyorum.

"Ne dedi, niye moralin bozuldu şimdi?"

"Hayatından beni çıkarmaya çalışmış, şimdiye kadar onu unutup yeni bir sayfa açmam gerekiyormuş."

"Doğru söylüyor. Kaç aydır Fırat'ın yasını tutuyorsun, ona bu kadar bağlanmaman gerekiyordu, abarttıkça abarttın."

"Sana söylemesi kolay Gizem."

"Ne alakası var Simay!"

"Annem babamla beni terk ettiğinde on yaşındaydım ben, babam öldüğünde de on altı. Onlar gitti benim kimsem kalmadı Gizem. Seni her akşam annen baban arıyor konuşuyorsunuz, benim kimim var! Ben kime derdimi anlatabiliyorum? Babamdan sonra kimsem kalmadı, bir sen varsın, birde o vardı, o gitti sende gideceksin! Bu kadar bağlanmaman gerekiyordu diyorsun doğru söylüyor olabilirsin ama sana söylemesi kolay, hayatında kimse olmasaydı sende bağlanırdın!" diye yükseldim bir anda.

"Haklısın, ona güvendin ama o buna değmedi. Hiçbir şey demeden çekip gitti. Sakin ol gerilmeni istemiyorum."

"Sürekli bu konuyu açma, her seferinde üzülüyorum."

"Özür dilerim Simay."

"Dileme senin bir suçun yok, sadece çok bunaldım Gizem. Bıktım artık insanların beni bırakıp gitmesinden, yalnızlıktan."

"Ben varım sen yalnız değilsin ki. Sen ne düşünürsen düşün ben senin her zaman yanında olacağım."

"İyi ki varsın." deyip sarıldım.

Zil sesini duyduğumuzda sarılmayı bırakıp, "Ben açarım." deyip sandalyeden kalktım, çünkü daha fazla durursam ağlayacaktım.

Kapının yanındaki aynadan kendime baktıktan sonra kazağımın iç tarafıyla yüzümü silip kapıyı açtım. Şaşkınlıkla gözlerim büyüdü. Şaka mıydı bu?

Üstünde kahverengi montu, kafasında da siyah beresiyle, elinde de en sevdiğim çiçek olan papatyayla karşımda duruyordu.

"Fırat!"

Yıldız Kaydı  || TextingWhere stories live. Discover now